Henrietta’ya
bir de 1951’de rahim ağzı kanseri teşhisi konulur. Teşhisin hemen ardından kanserli
doku cerrahi müdahale ile çıkarıldı ve çıkarılan bölgeye radyum tüpü
yerleştirildi. (1951’de bu tür kanserlerin tedavisi, radyoaktif materyallerin
doğrudan vücut içine konulması şeklinde gerçekleştiriliyordu.) Birkaç gün
sonra, tüp çıkarıldı ve X-ışını tedavisine başlandı. Şanssızlıkların peşini
bırakmadığı Henrietta, X-ışını tedavisi sırasında ciddi yanıklara maruz kaldı.
Zamanın getirdiği tüm tedavi yöntemleri kullanılmasına rağmen, 1951’de
Henrietta hayatını kaybetti. Ama diğer yandan o daha
yeni doğuyordu.
Kendisinden alınan kanserli doku,
ailesine haber verilmeden araştırma amacıyla kullanıldı. Doktoru Dr. George
Gey, önderliğinde yapılan araştırmalar sırasında çok ilginç bir nokta fark
edildi. Henrietta’nın kanserli hücreleri, daha önce her insan hücresinin
yapması gereken bir şeyi yapmıyordu. Ölmüyordu…
Hücrenin gerektirdiği koşullar
(besin vs.) sağlandığı sürece bu hücrelerin ölmemesi, araştırmacılar için büyük
bir kapıyı açtı. Hücre örnekleri ilk 4 ay içinde, ABD üzerindeki neredeyse tüm
eyaletlere ulaştırıldı. Henrietta
Lacks’ın adına, HeLa olarak adlandırılan bu ölümsüz hücre hattı (cell line),
günümüzde tüm dünya üzerindeki laboratuvarlarda bulunuyor. Öyle ki, HeLa
hücreleri, hücrelerin yerçekimsiz ortamdaki davranışları incelenmek üzere, ilk
uzay araştırmaları sırasında uzaya bile gönderildi.
Son 50 yıl içinde, ölümsüz
HeLa hücreleri, dünyanın dört bir yanında, kanserden AIDS’e; gen
dizilenmesinden, toksik maddelerinin hücreler üzerindeki etkisinin
incelenmesine kadar sayısız deneyde kullanıldı, kullanılmaya devam ediyor. Öyle
ki, günümüzde dünya etrafında yayılmış olarak bulunan HeLa hücrelerinin sayısı,
Henrietta Lacks’ın vücudunda bulunan tüm hücrelerin sayısını çoktan geçmiş
durumda. Yan yana konulduklarında ise ekvatoru 3 defa dönecek kadar fazla
sayıdalar ve artmaya da devam ediyorlar.
1. HeLa hücrelerinden önce,
araştırmacılar hücreleri hayatta tutmak için oldukça fazla çaba, zaman ve
malzeme harcıyorlardı.
2. Polio virüsünün en yaygın
olduğu 1952’de, aşı üretimindeki test işlemleri HeLa hücreleri üzerinde
kolaylıkla ve geniş çapta denendi. Hızlı testler ile milyonlarca insan
kurtuldu.
3. HeLa hücreleri arasında
bazıları diğerlerinden daha farklı davranışta bulunuyordu. Araştırmacılar, bu
tekil hücreleri izole etmeyi, çoğaltmayı ve yeni bir hücre hattı oluşturmayı
öğrendi. Öğrendikleri, tüp bebek klonlamanın temelini hazırladı.
4. HeLa üzerinde yapılan
araştırmalardan birinde, hücrelerin üzerine yanlışlıkla bir kimyasal döküldü. Kimyasalın
etkisi ile, DNA’lar katlanarak kromozom halini aldı. İleride bu kimyasal
kullanılarak uygulanan teknik ile insanın kromozom sayısının 48 olmadığı, 23
çift olduğu bulundu.
5. HeLa hücreleri üzerinde
yapılan ileri moleküler çalışmalar sonrasında, bu hücre hattında aktif
telomeraz aktivitesi bulunduğu görüldü. Aktif olarak üretilen telomerazın
kromozomları koruyan telomer kısımlarına ekleme yaparak koruduğu günümüzde
biliniyor. Bu bağlamda, hücre ölümü ile telomer ilişkisi de HeLa hücre hattı
ile biraz olsun aydınlığa kavuştu.
Yine de hücre ölümünü doğrudan
telomer aktivitesine bağlamak doğru olmaz; çünkü 50 yıldır üzerinde çalışılan
bu hücre hattı ile ilgili metabolik yol (pathway) açığa kavuşmuş değil.