Sayfalar

22 Ekim 2014 Çarşamba

6331 sayılı kanun, uygulamaları ve bazı çelişkiler ve eksiklikler

Bu kanun kapsamında, bağımsız uzmanlar, hekimler ve OSGB'ler işletmelere aylık belirli bir süre hizmet veriyorlar. İşletmesine göre aylık 1 saatten başlayan bu hizmet karşılığında aylık 24 saat x 30 gün sorumlu oluyoruz.

Bir kaza durumunda uzman ya da hekim görevi ihmalden, işini eksik yaptığı için gibi sebeplerden yargılanabiliyor. Devamında ise hizmeti alan işletme, kazalı, devlet çeşitli davalar açabiliyor. Rücu yani zararın tazmini davası, kamu davası....artık adını siz koyun.

Ancak işletme sizin ziyaretinizden sonra türlü türlü tehlikelere açık. Çalışanlar değişiyor, makineler değişiyor, montaj yapılıyor, siparişler geliyor, siparişler gidiyor - tam olarak hayal gücünüzün sınırlarında gezebilirsiniz. Ama bu durumda nasıl mes'ul olunabilir ki? İşinizi iyi yaptıysanız kaçınılmazlık payına sığınılabilir ve suçunuzun olmadığının açıklanabilir. Özetle bu kanun, görevlileri 365 gün boyunca sorumlu tutuyor.

Soma maden faciasından sonra iş teftiş kurulunun yaptığı açıklama tam olarak şu şekilde: "Biz işletmeleri ziyaretimiz sırasındaki hali ile değerlendiririz. O fotoğrafa göre yorumlarız. Ziyaretten sonra tehlike kaynakları çoğalmış veya değişmiş olabilir. Yapılan denetleme o anı gösterir. Sonrasında olan kazalar işvereni ilgilendirir"

Ama burada bir tezatlık yok mu? Yetkilileri denetleyen ( hatta onlara yetki veren ve bu kanunu çıkaran ) kurum bu açıklamayı yapıyor ve haklı bulunmayı hedefliyor. Ancak benzeri bir daha sürerken görevi ihmal raporu verebiliyor.

Bu kanun ayrıca çeşitli ölçüm, tarama, kontrol ...vb. yaptırılması gerektiğini söylüyor. Ancak bu uygulamalar; ya yaptırılmıyor ya denetlemeden sonra ceza yememek için yaptırılıyor. Oysa her firma ile ilgili bilgi devletin sisteminde var, çalışanları, elindeki makineler, araçları, ödediği vergi ... biliniyor. Çalışanlarının muayeneleri, asansör kontrolleri, makine bakımları, risk değerlendirme raporunun olup olmadığı, eğitimlerin yapılıp yapılmadığı .... gibi uygulamalar bakanlığın sistemine işlenmeli. Böylece her an denetleme yapıldığı gibi kayıtlar da sayısal ortamda saklanmış olur.

Kişiler kapsayan uygulamalar konusunda da eksiklikler mevcut. Mesela eğitimler, yangın ekipleri, ilkyardım yetkilisi, kurullar, özlük dosyaları gibi uygulamalarda. İşten her ayrılan ilkyardım yetkilisinden sonra başka bir çalışanı mı ilkyardım kursuna gönderilecek? Kurul üyeleri sürekli değişiyorsa, sürekli kurul mu oluşturulacak. Ayda 5 saat eğitim verdiğiniz ve eğitimleri tamamladığınız bir işletme düşünelim. Çalışanlar sürekli işten ayrılıyorsa ve yeni çalışanlar geliyorsa, ne olacak? Zaten 8 saat eğitim vermeniz gerekiyor, halbuki 5 saat hizmet veriyorsunuz Eğitim vermekten, diğer faaliyetlere zaman kalmayacaktır. Özlük dosyasını tamamlayamadan işten ayrılanlar oluyorsa, dosya hazırlamaktan bıkan ve asıl faaliyetine odaklanamayan işveren, bir süre sonra özlük dosyası hazırlamaktan vazgeçmez mi?

Ayrıca İlknur Batuk hocamın bazı tespitlerini de aktarmadan geçmek olmaz;

İş güvenliği uzmanının, maaşını işverenden alması ne kadar doğrudur? Maaşınızı aldığınızı işvereni devlete şikayet edebilir misiniz? O iş yerinin kapatılmasına sebep olduktan sonra, sizce, işveren sözleşmenizi yeniler mi? Maaş kapınızı kaybetmeyi göze alabilir misiniz? Devlet, işveren maddi kayba uğradıktan sonra, iş güvenliği uzmanına bir koruma sağlayacak mı?

Eğitimlere neden sadece çalışanlar katılıyor? Neler ile karşı karşıya olduğunu çalışan kadar işverenin de bilmesi gerekmiyor mu? İşverenin de eğitimlere katılmasının zorunlu olması ve hatta bu eğitimlerin devlet tarafından verilmesi gerekir. İşbaşı yapacak çalışan, ilgili devlet kurumundan eğitim almalı, işbaşı eğitimi görmeli ve zamanı geldikçe tekrarlamalı. Bu eğitimlere katılan çalışana SGK primlerinde bir fark gösterilmeli, bu çalışanları barındıran işveren de aynı şekilde bir ödülden faydalanmalı.