Sayfalar

19 Eylül 2021 Pazar

Kim O Deme

Kim o, deme boşuna

Benim, ben..

Öyle bir ben ki gelen kapına

Baştan başa sen!

15 Haziran 2021 Salı

Güneşi içenlerin türküsü

Bu bir türkü: -

toprak çanaklarda

güneşi içenlerin türküsü!

Bu bir örgü: -

alev bir saç örgüsü

                          kıvranıyor;

kanlı, kızıl bir meşale gibi yanıyor

                                   esmer alınlarında

                      bakır ayakları çıplak kahramanların!

Ben de gördüm o kahramanları,

ben de sardım o örgüyü,

ben de onlarla

                   güneşe giden

                               köprüden

                                           geçtim!

Ben de içtim toprak çanaklarda güneşi

Ben de söyledim o türküyü!

Yüreğimiz topraktan aldı hızını;

altın yeleli aslanların ağzını

                                      yırtarak

                                                 gerindik!

Sıçradık;

           şimşekli rüzgâra bindik!

Kayalardan

        kayalarla kopan kartallar

çırpıyor ışıkta yaldızlanan kanatlarını.

Alev bilekli süvariler kamçılıyor

                           şaha kalkan atlarını!


                             Akın var 

                                    güneşe akın

                             Güneşi zaptedeceğiz

                                      Güneşin zaptı yakın!


Düşmesin bizimle yola:

evinde ağlayanların 

                          göz yaşlarını

                                 boynunda ağır bir

                                                       zincir

                                                               gibi taşıyanlar

Bıraksın peşimizi

             kendi yüreğinin kabuğunda yaşıyanlar!

İşte:

     Şu güneşten

                   düşen

                       ateşte

                          milyonlarla kırmızı yürek yanıyor!

Sen de çıkar

göğsünün kafesinden yüreğini;

şu güneşten

                 düşen

                       ateşe fırlat;

yüreğini yüreklerimizin yanına at!


                             Akın var 

                                    güneşe akın

                             Güneşi zaaptedeceğiz

                                      Güneşin zaptı yakın!


Biz topraktan, ateşten, sudan, demirden doğduk!

Güneşi emziriyor çocuklarımıza karımız,

toprak kokuyor bakır sakallarımız!

Neşemiz sıcak!

                 kan kadar sıcak

delikanlıların rüyalarında yanan

                                               o "an"

                                                 kadar sıcak!

Merdivenlerimizin çengelini yıldızlara asarak

ölülerimizin başlarına basarak

                                             yükseliyoruz

                                                        güneşe doğru!

Ölenler

        dövüşerek öldüler;

                               güneşe gömüldüler.

Vaktimiz yok onların matemini tutmaya!


                             Akın var 

                                    güneşe akın

                             Güneşi zaaaptedeceğiz

                                      Güneşin zaptı yakın!


Üzümleri kan damlalı kırmızı bağlar tütüyor!

Kalın tuğla bacalar

                    kıvranarak

                            ötüyor!

Haykırdı en önde giden,

                            emreden!

Bu ses!

         Bu sesin kuvveti,

                                bu kuvvet 

yaralı aç kurtların gözlerine perde

                                                vuran,

onları oldukları yerde

                              durduran

                                  kuvvet!

emret ki ölem

                emret!

Güneşi içiyoruz sesinde!

Coşuyoruz,

                coşuyor!...

Yangınlı ufukların dumanlı perdesinde

mızrakları göğü yırtan atlılar koşuyor!


                             Akın var 

                                    güneşe akın

                             Güneşi zaaaaptedeceğiz

                                      Güneşin zaptı yakın!


Toprak bakır

            gök bakır.

Haykır güneşi içenlerin türküsünü,

Hay-kır

        Haykıralım!

Bulut mu olsam?

 Denizin üstünde ala bulut

yüzünde gümüş gemi

içinde sarı balık

dibinde mavi yosun

kıyıda bir çıplak adam

                                durmuş düşünür.


Bulut mu olsam,

gemi mi yoksa?

Balık mı olsam,

yosun mu yoksa?..

Ne o, ne o, ne o.

Deniz olunmalı, oğlum,

bulutuyla, gemisiyle, balığıyla, yosunuyla.

Mavi huydur bende

Hayat hiç mavi yerinden vurmadı..

çünkü ben maviyi, beyazı koruyan masumiyet olarak tanırım,

karanlığı görünür kılan bir renktir mavi,

öyle bilirim..

sürükleyendir, bitmeyendir…

mavi olarak anlatmalıyım her şeyi…

kaldırın başınızı gökyüzüne, görmek istediğinizi değil gördüğünüzü söyleyin bana!

yaşamın ta kendisidir mavi.. belki de sadece bu yüzden ölmeye değil yaşamaya mahkum edilmiştir..


maviyi soruyordun,

gözlerimden yüzüme yayılan maviyi mi?

bir renk değildir, mavi huydur bende

ve benim yetinmezliğimdir.

ve herkesin yetinmezliğidir.

belki denecektir ki bir süre

ve denenecektir

bir akşamüstünü düşünmek

bir akşamüstünü düşünmekten başka nedir ki

gönül gözü görendedir, derinler mavidir…”

Davet

Dörtnala gelip Uzak Asya'dan

Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan

bu memleket, bizim.


Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak

ve ipek bir halıya benzeyen toprak,

bu cehennem, bu cennet bizim.


Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,

yok edin insanın insana kulluğunu,

bu dâvet bizim....


Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür

ve bir orman gibi kardeşcesine,

bu hasret bizim...

28 Mayıs 2021 Cuma

Ben Orhan Veli

"Yazık oldu Süleyman Efendiye"

Mısra-i meşhurunun mübdii (*)..

Duydum ki merak ediyormuşsunuz,

Hususi hayatımı,

Anlatayım:

Evvela adamım, yani

Sirk hayvanı falan değilim.

Burnum var, kulağım var,

Pek biçimli olmamakla beraber.


Evde otururum,

Masa başında çalışırım.

Bir anne ile babadan dünyaya geldim.

Ne başımda bulut gezdiririm,

Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet (*).

Ne İngiliz Kralı kadar

Mütevazıyım,

Ne de Bay Celâl Bayar'ın

Ahır uşağı gibi aristokrat.

Ispanağı çok severim

Puf böreğine hele

Bayılırım.

Malda mülkte gözüm yoktur.

Vallahi yoktur.


Yayan dolaşırım,

Mütenekkiren (*) seyahat ederim.

Oktay Rifat'la Melih Cevdet'tir

En yakın arkadaşlarım.

Bir de sevgilim vardır pek muteber;

İsmini söyleyemem

Edebiyat tarihçisi bulsun.


Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,

Meşgul olmadığım "ehemmiyetsiz"

Sadece üdeba arasındadır.


Ne bileyim,

Belki daha bin bir huyum vardır.

Amma ne lüzum var

Hepsini sıralamaya?

Onlar da bunlara benzer...


26 Mayıs 2021 Çarşamba

Düşman

 Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim,

akar suyun

meyve çağında ağacın,

serpilip gelişen hayatın düşmanı.


Çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına :

- çürüyen diş, dökülen et-,

bir daha geri dönmemek üzere yıkılıp gidecekler,

Ve elbette ki, sevgilim, elbet,

dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,

dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle : işçi tulumuyla

bu güzelim memlekette hürriyet.


Bursa da havlucu Recebe,

Karabük fabrikasında tesviyeci Hasana düşman,

fakir köylü Hatçe kadına,

ırgat Süleymana düşman,

sana düşman, bana düşman,

düşünen insana düşman,

vatan ki bu insanların evidir,

sevgilim, onlar vatana düşman…


Hep Seni Düşünürüm

Ben ne zaman,

Öyle durup dururken.

Öyle damdan düşer gibi

Açıp seni okumaya başlasam.

Anlıyorum ki,

Bahar gelmiş


Anlıyorum ki,

Kaçmak sürüklenmek vakti

Dolaşmak galatada hisarda.

Bırakmak işi gücü

Unutmak ekmeği tuzu

Çıkarıp potinleri

Denize daldırmak vakti

Yalın ayakları.


Ben ne zaman

Öyle durup dururken,

Öyle damdan düşer gibi

Açıp seni okumaya başlasam.

Anlıyorum ki,

Mahvolmuşum.

15 Nisan 2021 Perşembe

İlginç kanunlar

Kanun dediysem, avukatlık mahkemelik bir durum yok. Doğadaki bazı matematik düzenleri hakkında. 

Benford yasası

Zipf yasası

8 Nisan 2021 Perşembe

Romalılar

Şöyle demişler "İmprovidus apto quod victum". Yani improvise, adapt, overcome. 

Bir benzeri olan "Adapt, evolve, survive" bana daha anlamlı geliyor.


Ankara

 Ankara kedisi

Ankara keçisi

Ankara tavşanı

hmmm

...etkisi

“Chivas Regal Etkisi” bir ürünün fiyatındaki artış, ürünün kalitesinde bir değişiklik olmadan satışların artması durumunda kullanılan terimdir. Bazı tüketiciler herhangi bir ürünün kaliteli oluşuna o ürünün gerçekten de diğer ürünlere göre daha pahalı olduğunu tespit ettiklerinde karar verirler. Kısaca bir ürünün pahalı olmasına bakarak iyi olduğunu düşünmek, diyebiliriz.

"Streisand Etkisi" ise saklanmaya, gizlenmeye, sansürlenmeye veya kaldırılmaya çalışılan bir bilginin genellikle internet gibi araçlarla daha geniş kitlelere ulaşması durumudur. 

26 Mart 2021 Cuma

Kişisel yayıncılık

Yazdığınız bir kitabı okuyucu ile buluşturmanın farklı yolları bulunuyor.

İlki ise "ben kitap yazdım, basın ve satın" diyerek yayınevi aramak. tanınmayan bir yazar olduğunuz için hiçbir yayınevi bunu kabul etmez. "Kitabının satacağına inanıyorsan, bastır. sonrasına bakarız" özetinde bir cevap duymanız için şanslı iseniz 6 ay geçer. Zaten tanınan bir yazar olsanız, kitaplarınızın satıldığı bilinse, onlar size ulaşır ve "kitabınızı biz çıkaralım" derler. 

Diğeri tüm masrafı karşılayarak 1000 adet bastırmak. neden 1000? baskı maliyetleri açısından en az 1000 adet olması tercih ediliyor, adet düştükçe birim maliyet artıyor. ancak bu 1000 adet sizi maddi olarak zorlayabilir. baskının ardından satış anlaşması yaparak internet sitelerine ve mağazalara veriyorsunuz. buradan sonra komisyon, şartlar ..vb. sizleri şaşırtacak. Kitabın tüm masraflarına katlandıktan sonra satılmasını ve masraflarınızı karşılayacağınız günleri beklemeye başlayabilirsiniz. 

Sonuncusu ise Amazon'un ABD'de uyguladığı bir baskı tekniği "print on demand", istek ( veya sipariş ) üzerine baskı demek oluyor. Buna kişisel yayıncılık deniyor ve sayesinde herkes bir gün yazar olabilir. Ülkemizde de başlayan bu uygulama aslında bizler için bir şans. 

Bu yöntem sizleri 1000 adet kitabı bastırmanın maliyetinden kurtarıyor. Örneğin kitabınız bugün farklı şehirlerden 7 tane sipariş aldı, 7 tane basılıp gönderiliyor. 

Sipariş üzerine baskının toplu baskıya göre pahalı olacağı ortada, konunun uzmanları yaklaşık %30 daha pahalı olduğunu söylüyorlar. 1000 adet bastırsaydınız kitabınızın birim maliyeti 10 TL olacakken sipariş üzerine basıldığında birim maliyetinin ( zaten sadece bir birimden söz ediyoruz ) kabaca 13 TL olacağını söyleyebiliriz. 

1000 adet bastırdığınızı ve yayınevi ile anlaşma yaptığınızı, aradan 2 sene geçtiğini ve 80 adet satıldığını kabul edelim. yayınevi size "kitabınız depomuzda yer tutuyor. almayacaksanız, hurdaya veriyoruz". diyecektir. ne kadar acı olsa da, hayatın kuralı bu. cebinizden o kadar para çıktı, ama yok pahasına hurdaya gidecek. bunu istemezseniz, size göndereceklerdir. yüklü bir nakliye masrafı ile bir de depo sorununuz doğacaktır. bundan sonra yazarlığa küseceğinize eminim. 

kitabınızın değerinin sonradan fark edildiğini ve talep oluştuğunu düşünelim. o da ne? kitabınız ne sahaflarda var ne mağazalarda ne de internette. "baskısı yok" diye de bir uyarı var. almak isteyen var, deponuzda belki kitap da var ama birbirinizden haberiniz yok. işte burada sipariş üzerine baskı çok olumlu duruyor, kitabın baskısı asla bitmez çünkü talep geldikçe basılır. biraz pahalı olsa da her zaman ulaşılabilir.

bence diğer bir olumlu yanı ise hataların düzeltilmesine imkan sağlaması. onca kontrolden kaçan bazı hatalar olduğunu düşünelim, örneğin 3x5=12 yazdınız ve bunu sonradan fark ettiniz veya bir okuyucu uyardı. Bunu sonraki siparişler için düzeltebilirsiniz ve hatanın fazla yayılmasını önleyebilirsiniz. halde 1000 baskının her birinde aynı hata bulunacakken kısa sürede önlem alabilirsiniz.

5 Mart 2021 Cuma

Atık, çöp, geri dönüşüm

"Her atık çöp değildir."

Şehirleşmenin en büyük sorunlarından biri çöp. Yaşadığımız ortamdan uzaklaştırmamız gerekiyor. Çöp bir sorun olarak karşımızda belki de 150 yıldır duruyor. 

Köylerimizde durum nasıldı? Şu anda nasıl? Bu konuyu hep düşünüyorum. Kendimce bulduğum çözümleri de kendimce uyguluyorum.

Önce atıklarımızı sınıflandıralım:

1 - Cam

2 - Kağıt, karton

3 - Pil, toner

4 - Elektronik

5 - Alüminyum, teneke

6 - Organik atık ( meyve ve sebze parçaları, yemek atıkları, tavuk / balık / et .. kemik, kılçık )

7 - Kuruyemiş kabukları

8 - Ambalaj

9 - Plastikler

10 - Atık yağ, kimyasal, boya vb

Sanırım sıradan bir evden çıkan atıklar aşağı yukarı bunlar olacaktır.

1, 2, 5, 7, 9 numaralı atıkları ( eğer evinizde uygun yeriniz varsa) biriktirmenizde bir sorun yoktur. 

Biriktirerek çöpün yanına bıraktığınızda geri dönüşümden geçimini sağlayan kişiler tek tek çöpü eşelemek yerine toplu halde bulacaktır. Sizin için değişecek bir şey yok, sadece bir süre sabırlı olmanız gerekiyor. Ancak bulan kişi için muazzam bir zaman tasarrufu ve toplu mükafat.

Aynı zamanda kuruyemiş kabukları soğuk kış günlerinde biraz ısınmalarına yarayacaktır.

3, 4, 8, 10 numaralı atıklar için yerel yönetimler, marketler  çözüm sunmaktadır. Bunların rastgele atılması hem doğaya zarar vermek hem de tekrar kullanılabilir bir doğal kaynağın israfı anlamına gelir. 

Araç lastiği üreticileri gibi pil, akü üreticileri ve plastik üreticileri belirli oranda geri dönüşüm yapmak zorundalar. O yüzden marketler atık pil kutusu bulunduruyor. Zaman zaman gördüğünüz pet şişe kapağı karşılığında tekerlekli sandalye verilmesinde de amaç aynı.

Bunların içinde hepsini günlük atmamızı sağlayan aslında 6 numara çünkü akıyor, kokuyor, sinekleniyor. Aslında meyve ve sebze kabukları vs toprak için doğal gübre. Köye yakın yaşadığım için biriktirerek her hafta süt aldığım ailenin ineklerine götürüyorum. Balık kılçığı, tavuk kemiği vs ise tam kediler ve köpekler için. Marketlerde israf olan bu doğal kaynakları görüyorum, fakirleşen topraklarımızı, aç kalan kedi köpek kuşları, yem ithal edilen ve saçma beslenen çiftlik hayvanlarını görüyorum. aslında israf edilen koskoca milli servet.   

Çay posalarını lavabodan dökmüyorum, balkondaki çiçeklere veriyorum. Hem sulamış hem de toprağa ilaçsız bir organik ürün ilave etmiş oluyorum.

Yıllar önce Stockholm’de bulunan birçok otelde lavaboda turistlerin tıraş olmak için kullandıkları aynaların kenarında şöyle bir not olduğu anlatılır: ‘‘Lütfen tıraş olduktan sonra kullandığınız jileti çöpe atmayın. Yan tarafa bunun için bir kutu koyduk. Jiletinizi oraya bırakın. Bir tek jiletle dahi olsa İsveç çelik sanayine destek olun.’’ 

Traş jiletlerimi yıllardır kola kutusunda biriktiriyorum. ( Bakınız ) Hem birilerinin yaralanmasını önlüyorum, hem milli serveti koruyorum hem de geri dönüşüme katkıda bulunuyorum.

Ankara Büyükşehir Belediyesini ayrıca kutluyorum. Tüm berberlere jilet toplama kutusu dağıtmış

Medeni ülkelerde "kaynağında ayrıştırma" uygulanıyor. Bu şu demek sizin karman çorman attığınız atıklar için yerel yönetimin boş yere zaman harcamasının önüne geçiyorsunuz. Bu sebeple fabrikalarda, sitelerde, işyerlerinde, okullarda ...vs atık sınıflandırması görüyoruz.

Köyde yaşadığınızı düşünelim, tüm organik atıklar ya toprakta ya midede. Kuruyemiş kabukları, tahta, kağıt karton ise sobada. Geri kalanlar biriktirilerek uygun şekilde geri dönüşümde. 

Portakal kabuklarını kalorifer peteğinde kurutmak hoşuma gidiyor. Sonrasında doğada ızgara yaparken kullanabilirsiniz. ( Bakınız )