Cumhuriyet'in 10. Yıl kutlamaları için dosta düşmana görkemli bir tören hazırlığına girişilir. Dünyanın pek çok ülkesinden konuk, tabii ki Sovyetler Birliği'nden de davetli çağrılır. Ruslar, Kurtuluş Savaşı'na destek verdikleri Türkiye'nin bu önemli gününe iki bakan gönderirler.
Bu arada Sergei Yutkeviç adlı bir yönetmen de Türkiye'ye davet edilmiştir. Yutkeviç'in görevi, yolculuğu ve etkinlikleri filme almak, bu tarihi olayı belgelemektir...
Ankara'ya gelen Yutkeviç, hazırlık yapmak için otelinden ayrılıp törenin yapılacağı hipodroma gider. Diğer meslektaşlarına ayrılan yere kamerasını kuran Yutkeviç, konuşmaların yapılacağı kürsüye kablo çekerken utanır. Rus kameramanın sıkıntısı kablosundan dolayıdır! Öyle ya, diğer kameramanların kablosu serçe parmağı kalınlığındayken, Yutkeviç'inki neredeyse bir insan bileği kadardır.
Ertesi gün, Cumhuriyetin 10. yıl coşkusuyla dolu olan binlerce insan hipodromdaki yerini almış, Atatürk ve davetlilerin gelmesini beklemektedir. Gazi, bir otomobille girer hipodroma. Merdivenleri çıkar, toplulukla tokalaşmaya başlar ve kürsüye geçip konuşmaya başlar. Bu sırada Yutkeviç kamerasını çalıştırır, kayıttadır. Ama birden, etrafındaki meslektaşlarından feryat figan sesler yükselmeye başlar. Yutkeviç, gözünü kameranın vizöründen ayıramadığı için de ne olup bittiğini anlayamaz. Bir ara gözünü vizörden ayırır ve diğer kameramanların neden telaşlandığını anlar.
Atatürk'ü hipodroma getiren otomobil kamera kablolarının üstünden geçmiş, hepsini koparmıştır. Ortada bilek kalınlığında bir tek sağlam kablo vardır, o da Yurkeviç'in kablosudur.
İşte biz, o tek sağlam kablo sayesinde 10. Yıl Marşı fonundaki görüntü ve Ata'nın konuşmasını hala izler dururuz.