Sayfalar

8 Aralık 2020 Salı

İçim rakı, dışım su

Rakı sofrasında susulmaz arkadaş,

Hıçkıra hıçkıra ağlayacaksın..

Arınacaksın gururundan, paşa gibi.

Şerefe ulan diyeceksin.

Şerefsiz Dünyaya inat şerefimize,

Kırar gibi tokuşturup kadehleri,

Gırtlağınla seviştireceksin meyleri..

Gömeceksin kendini şişelerin dibine, ölür gibi içeceksin!

Öleceksin arkadaş.

Oturtacaksın karşına geçmişini,

Güle güle küfür edeceksin.

Unutacaksın, unutur gibi içeceksin !

"İçiyorsan Rakıyı öve öve,

Söve söve kusacaksın ne varsa içinde."

Can Yücel'in malvarlığı

 Avşa adasında üç daire, dört üçgen, beş dikdörtgen.

Gökyüzünde bir bulut

Bitlis'te beş minare

Biri yazlık, biri kışlık iki platonik sevgili

Islıkla çalınabilen beş anonim türkü

Palandökende bir plan, iki döken

Kastamonu'da üç kasto

Büro mobilyası ve çelik kapı üreten bir fabrikanın öğle üzeri yaslanıp sigara içilen beyaz duvarı

Üç fay hattı

Bir çarşamba, iki perşembe, üç cuma

Dünyada mekan

Ahrette iman

Denizde kum

Uzayda yer çekimsizlik 

Bi' çuval gazoz kapağı

Bi' kibrit kutusu sigara izmariti

on sekiz saç biti

Biri İngilizce 6 adet küfür

Yirmi tane boş naylon poşet

Sevenlerin kalbinde kurulmuş bir taht

Bi' sürü saç sakal, kıl, tüy, yün

Üç ayrı parkta üç ayrı belediyeye ait üç ayrı banka reklamlı benk

İki büyük taş kütlesi

Bir adet ağaç gölgesi

Üç kuruş kanadı sesi

Bi' sürü kedi köpek

Bi' Marmara denizi

Camına yaslanıp seyredilen iki piliç çevirmeci 

Her akşam karıştırılan dört çöp bidonu

Çalıp çalıp kaçılan beş melodili apartman zili

Nakit 15 kuruş

Anne babadan kalma yarısı yaşanmış bi' ömür 

12 Kasım 2020 Perşembe

Otuz Beş Yaş

Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder.

Dante gibi ortasındayız ömrün.

Delikanlı çağımızdaki cevher,

Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,

Gözünün yaşına bakmadan gider.


Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?

Benim mi Allahım bu çizgili yüz?

Ya gözler altındaki mor halkalar?

Neden böyle düşman görünürsünüz;

Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?


Zamanla nasıl değişiyor insan!

Hangi resmime baksam ben değilim:

Nerde o günler, o şevk, o heyecan?

Bu güler yüzlü adam ben değilim

Yalandır kaygısız olduğum yalan.


Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;

Hatırası bile yabancı gelir.

Hayata beraber başladığımız

Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;

Gittikçe artıyor yalnızlığımız.


Gökyüzünün başka rengi de varmış!

Geç farkettim taşın sert olduğunu.

Su insanı boğar, ateş yakarmış!

Her doğan günün bir dert olduğunu,

İnsan bu yaşa gelince anlarmış.


Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!

Her yıl biraz daha benimsediğim.

Ne dönüp duruyor havada kuşlar?

Nerden çıktı bu cenaze? Ölen kim?

Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar.


N'eylersin ölüm herkesin başında.

Uyudun uyanamadın olacak

Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?

Bir namazlık saltanatın olacak.

Taht misali o musalla taşında.

Han duvarları

-Osmanzade Hamdi Bey'e-


Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı,

Bir dakika araba yerinde durakladı.

Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar, 

Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar... 

Gidiyordum, gurbeti gönlümle duya duya, 

Ulukışla yolundan Orta Anadolu'ya. 

İlk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık! 

Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık, 

Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı... 

Arkada zincirlenen yüksek Toros Dağları, 

Önde uzun bir kışın soldurduğu etekler, 

Sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler... 


Ellerim takılırken rüzgârların saçına

Asıldı arabamız bir dağın yamacına. 

Her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık, 

Yalnız arabacının dudağında bir ıslık!

Bu ıslıkla uzayan, dönen kıvrılan yollar,

Uykuya varmış gibi görünen yılan yollar

Başını kaldırarak boşluğu dinliyordu. 

Gökler bulutlanıyor, rüzgâr serinliyordu. 

Serpilmeye başladı bir yağmur ince ince.

Son yokuş noktasından düzlüğe çevrilince 

Nihayetsiz bir ova ağarttı benzimizi.

Yollar bir şerit gibi ufka bağladı bizi. 


Gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine.

Yol, hep yol, daima yol... Bitmiyor düzlük yine. 

Ne civarda bir köy var, ne bir evin hayali, 

Sonunda ademdir diyor insana yolun hali, 

Arasıra geçiyor bir atlı, iki yayan.

Bozuk düzen taşların üstünde tıkırdıyan 

Tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor, 

Uzun yollar bu sesten silkinerek yatıyor... 

Kendimi kaptırarak tekerleğin sesine 

Uzanmış kalmışım yaylının şiltesine.

 

Bir sarsıntı... Uyandım uzun süren uykudan; 

Geçiyordu araba yola benzer bir sudan.

Karşıda hisar gibi Niğde yükseliyordu, 

Sağ taraftan çıngırak sesleri geliyordu:

Ağır ağır önümden geçti deve kervanı, 

Bir kenarda göründü beldenin viran hanı. 

Alaca bir karanlık sarmadayken her yeri 

Atlarımız çözüldü, girdik handan içeri.

Bir deva bulmak için bağrındaki yaraya 

Toplanmıştı garipler şimdi kervansaraya. 

Bir noktada birleşmiş vatanın dört bucağı,

Gurbet çeken gönüller kuşatmıştı ocağı.

Bir pırıltı gördü mü gözler hemen dalıyor, 

Göğüsler çekilerek nefesler daralıyor.

Şişesi is bağlamış bir lambanın ışığı 

Her yüzü çiziyordu bir hüzün kırışığı.

Gitgide birer ayet gibi derinleştiler 

Yüzlerdeki çizgiler, gözlerdeki cizgiler... 

Yatağımın yanında esmer bir duvar vardı, 

Üstünde yazılarla hatlar karışmışlardı; 

Fani bir iz bırakmış burda yatmışsa kimler, 

Aygın baygın maniler, açık saçık resimler... 

Uykuya varmak için bu hazin günde, erken, 

Kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken 

Birdenbire kıpkızıl birkaç satırla yandı; 

Bu dört mısra değil, sanki dört damla kandı.

Ben garip çizgilere uğraşırken başbaşa 

Raslamıştım duvarda bir şair arkadaşa; 

"On yıl var ayrıyım Kınadağı'ndan 

  Baba ocağından yar kucağından 

  Bir çiçek dermeden sevgi bağından 

  Huduttan hududa atılmışım ben" 

Altında da bir tarih: Sekiz mart otuz yedi...

Gözüm imza yerinde başka ad görmedi. 

Artık bahtın açıktır, uzun etme, arkadaş!

Ne hudut kaldı bugün, ne askerlik, ne savaş; 

Araya gitti diye içlenme baharına, 

Huduttan götürdüğün şan yetişir yârına!...


Ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk,

Soğuk bir mart sabahı... Buz tutuyor her soluk.

Ufku tutuşturmadan fecrin ilk alevleri 

Arkamızda kalıyor şehrin kenar evleri.

Bulutların ardında gün yanmadan sönüyor, 

Höyükler bir dağ gibi uzaktan görünüyor... 

Yanımızdan geçiyor ağır ağır kervanlar, 

Bir derebeyi gibi kurulmuş eski hanlar.

Biz bu sonsuz yollarda varıyoruz, gitgide, 

İki dağ ortasında boğulan bir geçide.


Sıkı bir poyraz beni titretirken içimden 

Geçidi atlayınca şaşırdım sevincimden:

Ardımda kalan yerler anlaşırken baharla, 

Önümüzdeki arazi örtülü şimdi karla.

Bu geçit sanki yazdan kışı ayırıyordu,

Burada son fırtına son dalı kırıyordu...


Yaylımız tüketirken yolları aynı hızla,

Savrulmaya başladı karlar etrafımızda.

Karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü; 

Kar değil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü... 

Gönlümde can verirken köye varmak emeli 

Arabacı haykırdı "İşte Araplıbeli!" 

Tanrı yardımcı olsun gayrı yolda kalana 

Biz menzile vararak atları çektik hana. 


Bizden evvel buraya inen üç dört arkadaş 

Kurmuştular tutuşan ocağa karşı bağdaş.

Çıtırdayan çalılar dört cana can katıyor,

Kimi haydut, kimi kurt masalı anlatıyor...

Gözlerime çökerken ağır uyku sisleri,

Çiçekliyor duvarı ocağın akisleri.

Bu akisle duvarda çizgiler beliriyor,

Kalbime ateş gibi şu satırlar giriyor;

"Gönlümü çekse de yârin hayali 

  Aşmaya kudretim yetmez cibali 

  Yolcuyum bir kuru yaprak misali 

  Rüzgârın önüne katılmışım ben" 

Sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı,

Güneşli bir havada yaylımız yola çıktı...

Bu gurbetten gurbete giden yolun üstünde 

Ben üç mevsim değişmiş görüyordum üç günde.

Uzun bir yolculuktan sonra İncesu'daydık,

Bir handa, yorgun argın, tatlı bir uykudaydık.

Gün doğarken bir ölüm rüyasıyla uyandım,

Başucumda gördüğüm şu satırlarla yandım!

"Garibim namıma Kerem diyorlar 

  Aslı'mı el almış haram diyorlar 

  Hastayım derdime verem diyorlar 

  Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış'ım ben" 

Bir kitabe kokusu duyuluyor yazında,

Korkarım, yaya kaldın bu gurbet çıkmazında.

Ey Maraşlı Şeyhoğlu, evliyalar adağı!

Bahtına lanet olsun aşmadınsa bu dağı!

Az değildir, varmadan senin gibi yurduna,


Post verenler yabanın hayduduna kurduna!..

Arabamız tutarken Erciyes'in yolunu:

"Hancı dedim, bildin mi Maraşlı Şeyhoğlu'nu?"

Gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende,

Dedi: 

   "Hana sağ indi, ölü çıktı geçende!"

Yaşaran gözlerimde her şey artık değişti,

Bizim garip Şeyhoğlu buradan geçmemişti... 

Gönlümü Maraşlı'nın yaktı kara haberi. 


Aradan yıllar geçti işte o günden beri 

Ne zaman yolda bir han rastlasam irkilirim, 

Çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim.

Ey köyleri hududa bağlayan yaşlı yollar,

Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar!

Ey garip çizgilerle dolu han duvarları,

Ey hanların gönlümü sızlatan duvarları!.. 

26 Mayıs 2020 Salı

Bir banka soygunu

Soygunculardan biri bağırır: “Kımıldamayın! Para devletindir, ama hayatınız sizindir. ”Herkes sessizce yatar.
Bunun adı “Zihin Değiştirme Kavramı”dır.
Alışılmış düşünce tarzını değiştirmek.

Bu arada müşterilerden bir kadın bir masanın üzerine yatmıştır. Ama bacaklar ortada. Soyguncu bağırır: “Edebini takın. Bu bir soygun, ırza geçme değil!”
Bunun adı “Profesyonellik”tir.
İşin neyse onun üzerinde yoğunlaş!

Soyguncular paraları yüklenip eve kapağı atmışlar. Daha genç olanı ( iyi eğitimlidir ) daha yaşlı olanına ( ilkokuldan terk ): “Hadi şu paraları sayalım” der. Diğeri: “Çok aptalsın! Bu kadar para oturup sayılır mı? Bu akşam zaten TV haberlerinde kaç para çaldığımızı öğreniriz.” der.
Buna “Deneyim” derler!
Günümüzde deneyim kağıt diplomalardan çok daha önemlidir.

Soyguncular bankadan kaçtıktan sonra şube müdürü, şube şefine hemen polisi aramasını söylemiş. Şef demiş ki: “Durun hele müdürüm. Alacaklarını aldılar. Biz de bir 10 milyon daha alıp daha önce iç ettiğimiz 70 milyon dolara ekleyelim, ne dersiniz?”
Buna “Dalgayı yakalamak” derler.
Berbat bir durumu kendi lehine çevirmektir bu!

Müdür der ki: “Yahu, her ay bir soygun olsa harika olurdu. Ne eğlenirdik!”
Buna “Sıkıntılardan kurtulmak” derler.
Kişisel mutluluk işinden çok daha önemlidir.

Akşam TV haberleri bankadan 100 milyon dolar çalındığını açıklamış! Çaldıkları paranın çok daha az olduğunu bilen soyguncular oturup saymışlar parayı... Tekrar tekrar saymışlar. Bakmışlar hepi topu 20 milyon! Çok kızmışlar bu işe: “Biz hayatımızı tehlikeye atıp 20 milyon çalabildik. Banka müdürü bir el hareketiyle 80 milyon götürdü. Galiba soyguncu olmak yerine doğru dürüst eğitim görmek daha iyiymiş!"
Bu “Bilgi altından daha değerlidir”  demektir.

Banka müdürü çok mutludur. Özellikle bir süre önce borsada kaybettiklerini geri alabildiği için.
Buna “Fırsatları kullanmak” derler.
Kazanmak için risk almak gerekir. 

Ot ne renk?

Ormanda yaban eşeği ile tilki otun rengi konusunda tartışıyorlar. Eşek otun renginin kırmızı, tilki ise yeşil olduğunu iddia ediyor. Tartışma büyüyüp, kavgaya dönüşüyor ve birbirini yaralıyorlar. Ormanda huzur ve sükûneti bozdukları için aslanın huzuruna çıkarılıyorlar.

Her ikisi ifadelerini verip, birbirinden davacı oluyorlar. Aslan her ikisini iyice dinledikten sonra eşeğe berat, tilkiye hapis cezası veriyor.

Tilki haklı olarak itiraz edip, aslan krala otun rengini soruyor. Aslan tereddütsüz yeşil diyor. Tilki "madem otun rengi yeşil ve ben iddiamda haklıyım. Eşeği berat ettirip, bana ceza vermeniz haksızlık değil mi?" diye serzenişte bulunuyor.

Aslan kral tilkiye dönüp, “otun rengini bilemediğin için değil, eşekle tartıştığın için” diyor.

Geldikleri gibi giderler

Ebedî Şef Kurtarıcı Atatürk'ün Zengin Tarihinden Birkaç Yaprak

"Mirliva Mustafa Kemal 13 Kasım 1918’de Adana’dan İstanbul’a geldiğinde üç yıl kadar önce Çanakkale'de durdurduğu o donanmanın serbestçe İstanbul'u işgaline tanık oluyordu. Birden arkadaşlarına döndü: “Hata ettim! İstanbul'a gelmemeliydim. Bir an önce Anadolu'ya dönmenin çaresine bakmalı” dedi.

Atatürk ile ben askeri ulaşımın bir köhne motoru ile deniz ortasına yaslanan bir çelik ormanının içinden geçiyorduk. Atatürk'ün zarif dudaklarından ‘Geldikleri gibi giderler' cümlesini işittiğim zaman, Mütarekenin doğurduğu derin ve elemli ümitsizliği derhal unutmuştum. "

Puma Punku

Granitten yapılan şehirdir. Ancak granit günümüzde sadece elmas ile kesilebilmektedir. E ne var bunda? Bu taşlar mükemmel biçimde kesilmekle kalmamış, aralarında boşluk bırakmayacak ve birbirleri ile kilitlenecek şekilde birleştirilmiştir.

Bazı taşlar 4-50 ton iken 3900 metre rakıma nasıl çıkarıldıkları ise ayrı bir konu.

Ancak en önemli nokta ise bulunan Fuente Magna kasesi üzerindeki Sümer çivi yazısıdır.

6 Nisan 2020 Pazartesi

Birdenbire


Her şey birdenbire oldu.
Birdenbire vurdu gün ışığı yere;
Gökyüzü birdenbire oldu;
Mavi birdenbire.
Her şey birdenbire oldu;
Birdenbire tütmeye başladı duman topraktan;
Filiz birdenbire oldu, tomurcuk birdenbire.
Yemiş birdenbire oldu.

Birdenbire,
Birdenbire;
Her şey birdenbire oldu.
Kız birdenbire, oğlan birdenbire;
Yollar, kırlar, kediler, insanlar...
Aşk birdenbire oldu,
Sevinç birdenbire.

Yaşamaya dair


Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.

Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.

Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, beyaz masadan,
bir daha kalkmamak ihtimali de var.
Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz
en son ajans haberlerini.

Diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için,
diyelim ki, cephedeyiz.
Daha orda ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.

Diyelim ki hapisteyiz,
yaşımız da elliye yakın,
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla
yani, duvarın ardındaki dışarıyla.

Yani, nasıl ve nerede olursak olalım
hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...

Bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
yani bu koskocaman dünyamız.

Bu dünya soğuyacak günün birinde,
hatta bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.

Şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
Böylesine sevilecek bu dünya
'Yaşadım' diyebilmen için...

3 Mart 2020 Salı

ama doğayı daha fazla

Yolu olmayan ormanlarda mutluluk vardır,
Yalnız yürünen deniz kıyısında sevinç,
Kimsenin bilmediği topluluklar vardır derin denizlerde,
Tınısında da müzik,
İnsanları sevmiyorum diyemem,
Ama doğayı daha fazla..

Lord Byron

Bugün Pazar

Bugün Pazar
Bugün, beni ilk defa
Güneşe çıkardılar.
Ve ben, ömrümde ilk defa
Gökyüzünün
Bu kadar benden uzak,
Bu kadar mavi,
Bu kadar geniş olduğuna şaşarak,
Kımıldamadan durdum
Sonra, saygıyla toprağa oturdum,
Dayadım sırtımı duvara.
Bu anda;
Ne düşmek dalgalara,
Bu anda;
Ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
Toprak,
Güneş ve
Ben...
Bahtiyarım…

Memleket isterim

Memleket isterim
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.

Memleket isterim
Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.

Memleket isterim
Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.

Memleket isterim
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;
Olursa bir şikâyet ölümden olsun.

Anne kızlık soyadı

Bu bilgi aslında sadece sizin bildiğiniz bir parola talebidir. Tamamen o anda aklınıza gelen bir sözcüğü kullanabilirsiniz. Bu bilgiyi talep eden her kuruma farklı bir sözcük de verebilirsiniz.

Din duygusu

"İslam ülkelerinde din duygusu Allah korkusuna dayanır. Türk halk tasavvufunda ise din duygusu Allah sevgisine dayanır. "

Bülent Ecevit

Sevdiğim sözler

dostunla aranda her zaman ufak bir duvar, düşmanınla aranda her zaman ufak bir kapı olsun.

Kurtla beraber öldürüp, çobanla beraber yiyor, sahibiyle beraber ağlıyor.

Kurtla ava çıkar, kuzu ile yas tutar

Öldüğünüzde ölü olduğunuzu bilmezsiniz, bu sadece diğerleri için zordur. aynı şey salak olduğunuzda da geçerlidir.

Okuyacak çok kitap, görülecek çok yer, seyredecek çok şey, yapılacak çok iş var, boşa zaman harcamayın, geçen gün ömürdendir.

Yağmur komünisttir, herkese eşit yağar.

Aramakla bulunmaz ama bulanlar hep arayanlardır.

Hiçbir şey için geç değildir. Yalnızca zamanı gelmemiştir. 

Her şey tam zamanında olur. 

Hiçbir kar tanesi yanlış yere düşmez. 

Sadece kendi hatalarından ders çıkaran aptaldır. Akıllı adam, başkalarının hatalarından da ders çıkarır. Otto Von Bismarck

Ele verir öğüdü, kendi keser söğüdü.

Sarhoş er geç ayılır ama cahil asla.

Sineklerle uğraşmak yerine bataklığı kurutun

Bugün sıradan bir gün ve sevdiğimiz birçok insan hayatta. Gelecekte bugüne dönmek için feda etmeyeceğimiz şey olmayacak ama dönemeyeceğiz.

Bedava peynir fare kapanında olur.

En güzel reklam, fısıltı gazetesidir.

En güzel reklam, müşterinin yolladığı müşteridir.

İş müşteri ödeme yaptığında değil, teşekkür ettiğinde biter.

En güzel gezmek, kaybolmaktır.

Öküz tahta çıkarsa kral olmaz ama saray ahır olur.

Namaz 5 vakitse, ahlak her vakittir.

Dert bir değil ki ağlayasın, deli bir değil ki bağlayasın.

Gerçek tasarruf zamandan yapılan tasarruftur. Asıl zenginlik para sahibi olmak değildir. zaman ( ve sağlık ) sahibi olmaktır.

Yalnızca bir günah vardır, tek bir günah. O da hırsızlıktır. onun dışındaki bütün günahlar hırsızlığın bir çeşididir. Bir insanı öldürdüğün zaman, bir yaşamı çalmış olursun. Karısının elinden bir kocayı, çocuklarından bir babayı almış olursun. Yalan söylediğinde, birinin gerçeğe ulaşma hakkını çalarsın. Hile yaptığın, birini aldattığın zaman doğruluğu, haklılığı çalmış olursun. Kendisine ait olmayan bir şeyi alan insan, bu ister bir can olsun isterse bir dilim ekmek adiliktir. Çalmaktan daha kötü bir suç yoktur.

Bir varil lağım suyunun içine, bir kaşık şarap koyarsanız, varildeki hala lağım suyudur. Bir varil şarap içine bir kaşık lağım suyu koyarsanız, varildeki artık lağım suyudur.

Halimiz itlerden beter, keyfimiz paşalarda yok.

Eğer havayı soluyabiliyor ama suyu içemiyorsanız geri kalmış bir ülkedesinizdir. Oysa suyu içebiliyor ama havayı soluyamıyorsanız kalkınmış bir ülkedesinizdir.

Bir şehrin medeniyet seviyesi kaldırım seviyesi ile ölçülür. kaldırımlar yükseldikçe medeniyet düşer.

Liderlik karar vermeyi gerektirir. Onca kötü giden durum içinde, arada sırada alınan iyi kararın getireceği iyi sonucun tadını çıkarmak gerekir.

Bütün terslikler olması gerektiği gibi

Zamanı gelmiş bir terslik kadar kaçınılmaz hiçbir şey yoktur. 

Doğru kararlar tecrübenin ürünüdür ve tecrübe, yanlış kararların ürünüdür.

Tecrübe, ihtiyacınız bittikten sonra edinilir.

Hayat geriye giderek anlaşılır ve ancak hayat ileri doğru yaşanır.

Şeyh uçmaz, mürit uçurur.

Başkalarının hayatından ders alın. İnsan, bütün hataları kendi yapacak kadar uzun yaşamıyor. Tolstoy 

"Hayatta maddi manevi çoğu keyfe ulaşması mümkün olmayanlar, ellerindeki sınırlı imkanı en aşırıda kullanırlar" Marx ( yoksulların neden çok çocuklu oldukları hakkında yorumu ) 

"Olayın şüuyu, vukuundan betermiş" Vehbi Koç. yani olayın söylentisi bile gerçekten olması kadar kötüdür. 

en güzel gezmek, kaybolmaktır.

"Delilik şüphesiz aptallıktan daha iyidir. Delilik var olmuş bir zekanın yok oluşudur. Aptallık ise var olmamış bir zekanın var olmamaya devam edişidir." Einstein

"İlk sahnede bir tüfek varsa, ilerleyen sahnelerde o tüfek patlar" Çehov

"It ain't over till ( or until ) the fat lady sings" / "It is over only when the fat lady sings"

"Âlimle sohbet etmek lâl-ü mercan incidir. Cahil ile sohbet etmek günde bir can incitir."

"Acı duyabiliyorsan canlısın, başkasının acısını duyabiliyorsan insansın" Tolstoy

Sığırın aptalı, kasabın bıçağını yalarmış.

İşin yoksa ( veya vaktin çoksa ) şahit ol, paran çoksa kefil ol.

Her mantar yenir, bazıları bir kere yenir

Demir tava geldi kömür bitti, akıl başa geldi ömür bitti

"bir kez gönül yıkar isen bu kıldığın namaz değil"
Yunus Emre

"milletler dostumuz, hükümetler düşmanımızdır"
Halide Edip Adıvar

"Biz yenilirsek, kalkar tekrar deneriz. Diktatörler yenilirse sonları olur."
Che

"İnsan öyle bir kelime ki fenalığını anlatmak için kendisinden başka kelimeye gerek yoktur"
Sabahattin Ali

"Cehennem boş, tüm şeytanlar burada"
Shakespeare

"Cehennemde ateş yoktur, herkes ateşini dünyadan götürür"

"Hayvanların dini olsaydı, şeytanı insan şeklinde hayal ederdi"
William Ralph İnge

Bir saat adaletle hükmetmek, bir yıl ibadet etmekten daha hayırlıdır. 

Söz uçar, yazı kalır = Hatırda kalmaz, satırda kalır.


Yaşamak nedir?

"Balık tutmak, kahvede oturmak, yanımda çok sevdiğim köpeğim, insan tanımak, Beyoğlu'nda bir aşağı bir yukarı dolaşmak, arada içmek, hikaye yazmak, velhasıl hiçbir şeye bağlanmadan avare gezmek bütün gün. İşte ben böyle hayattan zevk alırım, buna yaşamak derim"

Sait Faik Abasıyanık / Hikayecinin kaderi