Ortaçağ boyunca
özellikle Katolik Avrupa'da Türklerin Truvalıların soyundan geldiği inancı çok
yaygındı. En azından bir Osmanlı padişahının bunun farkında olduğu hemen hemen
kesin: II. Mehmet. Yani Fatih.
İleri görüşlü bir
hükümdar olan II. Mehmet Arapça ve Farsça'nın yanı sıra İtalyanca ve Rumca da
biliyordu. Eski Yunanca okuyabilen genç padişah için özel olarak yazılmış İlyada
kopyası Topkapı Müzesi'nde bulunuyor. Fatih'in İlyada'yı birçok kez okuduğu,
Aşil ve Hektor gibi kahramanları iyi bildiği görülüyor.
Fatih'in Truva'ya
ilişkin sözlerinin kaynağı İmroz’lu ( Gökçeada ) Kristovulos adlı bir Rum
tarihçi. Kritovulos bir çeşit saray tarihçisi olarak padişahla seferlere katılmış.
Prof. Dr. Ekrem Akurgal'ın Anadolu Uygarlıkları kitabına göre, Fatih'in yakın
çevresinde bulunan bu tarihçinin tek nüsha olarak yazdığı eser yüzyıllar boyu
Topkapı Sarayı arşivinde unutulmuş olarak kaldıktan sonra bulunmuş ve 1912
yılında Osmanlı Meclisi'ninde İzmir milletvekili Karolidi tarafından Türkçeye
çevrilmiş.
Fatih'in 1462 yılında
çıktığı seferi Kritovulos anlatıyor: "II. Mehmet Çanakkale Boğazı'nı
ordusuyla birlikte geçti, Küçük Frigya'ya doğru ilerledi ve Ilion'a vardı.
Harabeleri ve eski Truva kentinin kalıntılarını gezerek, büyüklüğünü, konumunu,
çevresinin genişliğini, karayla ve denizle olan ilişkisinin yararlarını
inceledi. Akhilleus ve Ajaks gibi kahramanların mezarları hakkında da bilgi
aldı. Anılarını ve kahramanlıklarını saygıyla andı ve bu yüce anıyı yaşatan
Homeros gibi şairleri bulunduğu için mutlu olduklarını düşündü. Başını yavaştan
sallayarak "Tanrı bunca yıl sonra da olsa bu şehrin ve
sakinlerinin öcünü almayı bana bahşetti. Düşmanlarını dize getirmek,
şehirlerini talan etmek ve ganimeti Mysia'lılara vermek bana nasip oldu.
Geçmişte bu toprakları Grekler, Makedonyalılar, Tesalyalılar ve Peleponezliler
talan etmişlerdi. Onların soyundan gelenlere hak ettikleri cezayı ben verdim, o
zaman ve daha sonraki yıllarda biz Asyalılara yapılan haksızlık benim
gayretlerimle telafi oldu" dediği rivayet
edilir."
Bu çeviriyi Stefanos Yerasimos'un "Kostantiniye ve Ayasofya Efsaneleri" adlı kitabından aldım. Yerasimos, Toplumsal Tarih dergisinin 116. sayısında çıkan yazısında, bu alıntının "resmi tarihçi" Kritovulos tarafından Fatih'in onayı olmaksızın yazılamayacağına göre, gerçeği yansıtması olasılığının yüksek olduğunu belirtiyor. Görüldüğü gibi, bu alıntıda Fatih Sultan Mehmet, Truva kentinin öcünü aldığını açıkça söylüyor ve kendisinden "Biz Asyalılar" diye söz ediyor. Asyalılık hep Truvalılığın övünülen özelliklerinden birisi olagelmiş. Truva Savaşı da ( tıpkı 3 bin yıl sonraki Çanakkale Savaşı gibi ) başta Heredot olmak üzere tarihçiler tarafından bir Avrupa & Asya savaşı olarak değerlendirilmiş.
Bu çeviriyi Stefanos Yerasimos'un "Kostantiniye ve Ayasofya Efsaneleri" adlı kitabından aldım. Yerasimos, Toplumsal Tarih dergisinin 116. sayısında çıkan yazısında, bu alıntının "resmi tarihçi" Kritovulos tarafından Fatih'in onayı olmaksızın yazılamayacağına göre, gerçeği yansıtması olasılığının yüksek olduğunu belirtiyor. Görüldüğü gibi, bu alıntıda Fatih Sultan Mehmet, Truva kentinin öcünü aldığını açıkça söylüyor ve kendisinden "Biz Asyalılar" diye söz ediyor. Asyalılık hep Truvalılığın övünülen özelliklerinden birisi olagelmiş. Truva Savaşı da ( tıpkı 3 bin yıl sonraki Çanakkale Savaşı gibi ) başta Heredot olmak üzere tarihçiler tarafından bir Avrupa & Asya savaşı olarak değerlendirilmiş.
1951 yılında
"Türklerin Avrupalılarla Müşterek Truva Menşeleri Efsanesi Üzerinde
Araştırma" başlıklı bir kitapçık yayımlayan tarihçi Reşid Saffet Atabinen,
Homeros'un İlyada'yı yazdığı ya da topladığı dönemde Avrupa - Asya kavramının
Ege denizinin doğu ve batı kıyılarına özgü olduğunu hatırlatıyor. Yani: Bir
yanda Yunanlılar, öte yanda Truvalılar. Bir yanda Avrupalılar, öte yanda Asyalılar!
Fatih'in Bizans'ı mağlup
ederek Truva'nın öcünü aldığı görüşüne İstanbul'un fethinden sonra Batılı
kaynaklarda da rastlanıyor. Tarihçi Atabinen, Floransa şehrinde Yunan edebiyatı
okutan Demetrius Chalcondylas'ın 1462 tarihinde (yani Fatih'in Truva'yı ziyaret
ettiği yıl) yazdığı eserde şöyle bir söylentiyi kâğıda döktüğünü belirtiyor:
"Vaktiyle Truva şehri Rumlar tarafından tahrip edilmiş olup, İstanbul'un
bu Truvalıların (soyundan) geldikleri söylenen yabancılar tarafından zaptı, birçoklarının
ve bilhassa Latinlerin kanaatlarına göre, tedip ve intikam eseri olarak telakki
edilmiştir." Kostantinopolis'in kuşatması sırasında kentte bulunan
Kardinal İsidore'nin yazdığı bir mektupta Sultan II. Mehmet'e "Truvalıların
Prensi" demesi de anlamlıdır. Demek ki, kuşatma altındaki kentte de
Türkleri Truvalıların devamı sayanlar varmış.
Fatih'in İstanbul'u aldıktan sonra kendisini Roma İmparatorluğu'nun varisi saydığı biliniyor. Bu yüzden ülkeden "diyar-ı Rum", Fatih'ten de "Kayzer-i Rum" yani "Roma hükümdarı" diye söz edildiği de olmuş. Fatih, bu iddiayı, biraz da, Romalılar gibi Türklerin de Truvalıların soyundan geldiklerine dayanarak yapmış olabilir mi?
Fatih'in İstanbul'u aldıktan sonra kendisini Roma İmparatorluğu'nun varisi saydığı biliniyor. Bu yüzden ülkeden "diyar-ı Rum", Fatih'ten de "Kayzer-i Rum" yani "Roma hükümdarı" diye söz edildiği de olmuş. Fatih, bu iddiayı, biraz da, Romalılar gibi Türklerin de Truvalıların soyundan geldiklerine dayanarak yapmış olabilir mi?
Bu görüşü destekleyen
önemli bir işaret var. Hem de edebiyatta deneme türünün babası sayılan
Montaigne'nin denemelerine geçmiş bir "belge". Buna göre Fatih
kendisine karşı kampanya açmış olan Papa II. Pius'a mektup yazarak şöyle demiş:
"İtalyanlarla aynı kökten olduğumuz ve onlar gibi Rumlardan Hektor'un
kanının intikamını almaya hakkım olduğu halde, İtalyanların bana düşmanca
davranmalarına ve Rumları bana karşı korumalarına hayret ediyorum."
Fatih Sultan Mehmet ise Papa II. Pius'a göndermiş olduğu mektubunda, Türklerin, Troyalılar soyundan geldiklerini ve Hektor'un öcünü almanın Türklerin sorumluluğu olduğunu yazmıştır.
Fatih Sultan Mehmet ise Papa II. Pius'a göndermiş olduğu mektubunda, Türklerin, Troyalılar soyundan geldiklerini ve Hektor'un öcünü almanın Türklerin sorumluluğu olduğunu yazmıştır.