Şike süreci, aşırı gerilimli tartışmaların yaşandığı ve sonu gelmeyen bir konudur. Sürekli önümüze gelir ancak bir noktaya ulaşamayız.
Türk Futbol tarihi hafızalardan silinmeyen pozisyonlar, penaltılar, maçlar ve goller ile doludur, birçok klübün ve futbolcunun adı geçmektedir.
Para, mevki, transfer, emlak ...vb. gibi bir çıkar karşılığında şike yapan klüp veya futbolcunun yıllar sonra itiraf ettiklerinde de şahit oluyoruz.
Benzeri çabaların içindeki kişilerin, günümüzde hiçbirşeyin gizli kalmadığını da fark etmeleri gerekir. Her görüşme sesli ve görüntülü olarak kaydedilir ve anında milyonlarca kişiye ulaşır. Her bir belge mutlaka kopyalanır. Telefon görüşmeleri dinlenebilir, kayıt edilebilir ve paylaşılabilir.
Hukuki açıdan bakalım; ne diyor evrensel kanun "İddia makamı suçu ispat etmelidir", "Suçlu olduğu ispat edilene kadar herkes suçsuzdur." Yani "Fenerbahçe şike yaptı" diyorsanız, bunu ispat etmelisiniz. Burada, Fenerbahçe'ye tek düşen ise suçsuzluğunu ispat etmektir ve etmiştir de.
Ancak delillere baktığımızda "Emenike boş çanta ile giriyor, dolu çanta ile çıkıyor. Ya içinde para varsa!" diye iddia duyuyoruz. Böyle komik bir dayanak olamaz.
Aynı savunmayı, telekulak skandalı sırasında Başbakan iken Recep Tayyip Erdoğan da yapıyor. "Ne malum çantada para olduğu, ya kitap varsa?" ve kesinlikle haklı. Böyle delil de olmaz.
Malum kararı veren mahkeme ise özel yetkili mahkeme. Bildiğiniz üzere ÖYM'lerin kapatılmasının bazı sonuçları da oldu. İtiraz kapısı aralandı, verilen bazı kararlar bozuldu ve hatta tahliyeler yaşandı. Bu mahkemelerin sunduğu dosyaları ve polis tutanaklarına dayanarak uluslararası spor mahkemesi ise "şike yapılmış olma ihtimalinde bile, şike yapılmış gibi değerlendirilir" maddesine dayanarak karar verdi. İşler kendi içimizde yeterince çözemezken, daha da karışık hale getirip, işlerin iyice sarpa sarmasına neden olduk. Şimdi çık işin içinden. Hangi mahkemeden ne kadar çıkarsa çıksın, hiçbir tarafı tatmin etmeyecek.
Şu ayrıntıyı da hatırlatmaya gerek duyuyorum; bir mahkemenin ya da üst makamın verdiği karar her zaman suçu ispat etmez. Hatta karar mercinin üstünde kara bir leke de bırakır. Mesela; Vatikan'ın "dünya dönmüyor" ve "dünya düz" kararları, emekli genelkurmay başkanı İlker Başbuğ'un "terör örgütü lideri" olması kararı, İstanbul hükumeti tarafından çıkarılan "Dürrizade fetvası" ve hatta Mustafa Kemal Atatürk hakkında çıkarılan "tutuklama kararı" ... gibi birçok örnek verebiliriz. Bu kararlar ne dünyanın düz olduğunu, ne Kuva-i Milliyecilerin vatan haini olduğunu veya ne de İlker Basbuğ'un bir terörist olduğunu gösterir.
Fenerbahçe'yi ilgilendiren 2011 şike sürecinde ise "Fenerbahçe hiç şike yapmamıştır", "O yıl Fenerbahçe, kesin şike yaptı" ... diyemem, ne şahit ne de bu çıkar ilişkisinin içinde oldum. Ancak elle tutulur, su götürmez deliller ortaya çıkana kadar "Fenerbahçe şike yapmadı" demeye devam edeceğim.
Snejder'in şutuna uzanan Ferhat |
Sporun dostluk içinde yapılan bir oyun olduğunu da aklımızdan çıkarmamamız gerekiyor. İşin içinde taktik, saha, malzeme, sağlık, kondisyon , beslenme, psikoloji, baskı gibi bir sürü etken var. Dolayısı ile bu oyunda sürekli yenmeniz imkansız, bazen yeneceksin, bazen uzun zaman yenemeyeceksin, bazen fark atacaksın.
Şike gibi bir sebeple insanların hapse atılmasını ise anlayamıyorum. Güreş, atletizm ...vb. spor dallarında doping tespit edilen sporcunun madalyası, ödülü elinden alındığı gibi bu sporcu ( ya da takım ) uzun bir süre resmi karşılaşmalardan dışlanıyor.