Sayfalar

25 Aralık 2025 Perşembe

Yalnızlık

Kuş uçmaz, kervan geçmez bir yerdesin.

Su olsan kimse içmez,

Yol olsan kimse geçmez,

Elin adamı ne anlar senden?

Çıkarsın bir dağ başına,

Bir ağaç bulursun tellersin

Pullarsın gelin eylersin.

Bir de bulutları görürsün,

Bir de bulutları görürsün,

Bir de bulutları görürsün.

Köpürmüş gelen bulutları.

Başka ne gelir elden?

Çın çın ötüyor yüreğimin kökünde şu dünyanın ıssızlığı.

Tanrı kimsenin başına vermesin

Böyle bir yalnızlığı!

Ekmek şarap sen ve ben

Ekmek şarap sen ve ben

bir de sabahın dördü

dışarda kar

odamız ılık

gözlerin ılık ılık damlarken boş kadehe

anlattın bana ağzı sarımsak kokan bir oğlanla yattığını

aşkı tattığını, karım dediğini ve aldattığını


kıskandım Gogen’i Tahitilim

terlemiş vücudunu silerken

cüzzam mikrobunu ve yaktığı kulübesini

saçların bağlamıştı ellerimi muz kokulum

güneşi doğurmuştu ölü cisim

martı çığlıklarıyla bir sahil kayalığında

nefesin vücudumu yakıyordu yer yer

sam yelim sahra-i kebirim

kahrettim her şeye o gün

babanın şarap çanağına,

Gogen’e,

kadere,

sana,

bana,

bir de gittiğin arabanın tekerine


ne diyordum arkadaş….

diyordum ki ben bu zıkkımı içmek için içerim

ama içerken düşünmem neden içiyorum diye

daha sonra yaparım hayatın felsefesini


sırayla olurum Fatih, Selim, Kanuni

bazen kadın hamamında tellak….

bazen Christoph Colomb

Napolyon’ken düşünürüm Elbe’de geçen günleri

Timur’ken Beyazıt’ı yenişimi….

bir kere Aristo’nun hocası olmuştum

ona verdiğim dersle gurur duymuştum

bazen Jan Dark’ı kurtarmak için çalışan bir kahraman

bazen odunun ateşleyen bir cellat olurum


eğer daha da içersem

Shakespare halt etmiş derim karşımda

salyalı dudaklarımdan yayık sesimi dinlerim de

işte Mozart’ın aradığı melodi bu diye gülerim

enayiymiş be Platon…

bir içsin de görsün….ne felsefesi varmış bu hayatın

anlasın geçmişi kınalı dünyanın kaç bucak olduğunu


ıslak kaldırımlarda yürürken acırım

önde yalpa vuran sarhoşun zavallı haline

ukalalık işte derim neme lazım senin

kendine bak; sende bir serserin bir sarhoş….

ve yavaş yavaş kaybolur acı kahkalarım

şehrin izbe sokaklarında

yavaş yavaş kaybolur benliğim…

ya evde yoksan

 Aşkınla ne garip hallere düştüm.

Her şeyim tamam da bir sendin noksan,

Yağmur yaş demeden yollara düştüm.

İçim ürperiyor, ya evde yoksan.


Elbisem gündelik, pabucum delik,

Haberin olsa da sobayı yaksan.

Yağmur iliğime geçti üstelik,

İçim ürperiyor, ya evde yoksan.


Sarhoşsan kapıyı çaldığım anda,

Fahişeler gibi açık saçıksan,

Bir de ufak rakı varsa masan da,

İçim ürperiyor, ya evde yoksan.


Bakkala gitmeme lüzum kalmasa,

Durumu anlardın, takvime baksan,

Allah vere misafirin olmasa,

İçim ürperiyor, ya evde yoksan.


Kıvırcık marulun vardır inşallah,

Bir salata yapsan, bol limon sıksan,

Senin de iştahın iyi maşallah,

İçim ürperiyor, ya evde yoksan.


Sabahlara kadar içsek, sevişsek,

Ne ben işe gitsem, ne sen ayıksan,

Derin bir uykunun dibine düşsek,

İçim ürperiyor, ya evde yoksan.


Ne kadar üşüdüm, nasıl acıktım,

İlk önce sıcacık banyoya soksan,

Sanırsın şu anda denizden çıktım,

İçim ürperiyor, ya evde yoksan.


Yanlış mı aklım da kalmış acaba?

Muhabbet sokağı numara doksan,

Boşa mı gidecek, bu kadar çaba,

İçim ürperiyor, ya evde yoksan.


Ya yolu kaybettim, ya ben kayboldum,

Ne olur bir yerden karşıma çıksan,

Tepeden tırnağa sırsıklam oldum,

İçim ürperiyor, ya evde yoksan.