Sayfalar

2 Ekim 2024 Çarşamba

Bilmek

 Bilmeyen ve bilmediğini bilmeyen bir aptaldır, ondan  sakının.

Bilmeyen ve bilmediğini bilen bir öğrencidir, ona öğretin. 

Bilen ve bildiğini bilmeyen uykudadır, onu uyandırın. 

Bilen ve bildiğini bilen akıllıdır, onu izleyin. 


7 Haziran 2024 Cuma

Vera'ya

Nazım'ın son şiiridir.

Yıl 1963, Vera ile şehirden uzak bir yere giderler. Nazım'ın aklı hep ölümdeydi. 3 Haziran 1963'te kapıda mektupları alırken aniden yığılıp kalır. Hastaneye ulaştığında  yaşamını kaybetmişti.

Vera, Nazım'ın kimliğini almak için cüzdanını açar. Kendi fotoğrafını görür. Fotoğrafın arkasında şu dizeler vardır:


Gelsene dedi bana 

Kalsana dedi bana 

Gülsene dedi bana 

Ölsene dedi bana 


Geldim 

Kaldım 

Güldüm 

Öldüm.


Yaşamaya dair

Yaşamak şakaya gelmez, 

büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın 

bir sincap gibi mesela, 

yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden, 

yani bütün işin gücün yaşamak olacak. 

Yaşamayı ciddiye alacaksın, 

yani o derecede, öylesine ki, 

mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda, 

yahut kocaman gözlüklerin, 

beyaz gömleğinle bir laboratuvarda 

insanlar için ölebileceksin, 

hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için, 

hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken, 

hem de en güzel en gerçek şeyin 

yaşamak olduğunu bildiğin halde. 

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, 

yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, 

hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, 

ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, 

yaşamak yanı ağır bastığından. 

1947 

Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız, 

yani, beyaz masadan, 

bir daha kalkmamak ihtimali de var. 

Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini 

biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına, 

hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden, 

yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz 

en son ajans haberlerini. 

Diyelim ki, dövüşülmeye deşer bir şeyler için, 

diyelim ki, cephedeyiz. 

Daha orda ilk hücumda, daha o gün 

yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün. 

Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu, 

fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz 

belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu. 

Diyelim ki hapisteyiz, 

yaşımız da elliye yakın, 

daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının. 

Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız, 

insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla 

yani, duvarın ardındaki dışarıyla. 

Yani, nasıl ve nerede olursak olalım 

hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak... 

1948 

Bu dünya soğuyacak, 

yıldızların arasında bir yıldız, 

hem de en ufacıklarından, 

mavi kadifede bir yaldız zerresi yani, 

yani bu koskocaman dünyamız. 

Bu dünya soğuyacak günün birinde, 

hatta bir buz yığını 

yahut ölü bir bulut gibi de değil, 

boş bir ceviz gibi yuvarlanacak 

zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız. 

Şimdiden çekilecek acısı bunun, 

duyulacak mahzunluğu şimdiden. 

Böylesine sevilecek bu dünya 

"Yaşadım" diyebilmen için... 

6 Şubat 2024 Salı

Sitem

Önde zeytin ağaçları arkasında yar

Sene 1946

Mevsim

Sonbahar

Önde zeytin ağaçları neyleyim neyleyim

Dalları neyleyim.

Yar yollarına dökülmedik dilleri neyleyim.


Yar yar!. Seni kara saplı bir bıçak gibi sineme sapladılar

Değirmen misali döner başım

Sevda değil bu bir hışım

Gel gör beni darmadağın

Tel tel çözülüp kalmışım.

Yar yar

Canımın çekirdeğinde diken

Gözümün bebeğinde sitem var

1 Şubat 2024 Perşembe

İnsan

İnsan ya hayrandır sana, ya düşman.

Ya hiç yokmuşsun gibi unutulursun

Ya bir dakika bile çıkmazsın akıldan

Kara sevda

Bir kere sevdaya tutulmaya gör;

Ateşlere yandığının resmidir.

Aşık dediğin, Mecnun misali kör;

Ne bilsin alemde ne mevsimidir.


Dünya bir yana, o hayal bir yana;

Bir meşaledir pervaneyim ona.

Altında bir ömür dönedolana

Ağladığım yer penceresi midir?


Bir köşeye mahzun çekilen için,

Yemekten içmekten kesilen için,

Sensiz uykuyu haram bilen için,

Ayrılık ölümün diğer ismidir

27 Ocak 2024 Cumartesi

İçerde

Pencere, en iyisi pencere;

Geçen kuşları görürsün hiç olmazsa;

Dört duvarı göreceğine

4 Ocak 2024 Perşembe

Fotoğraf

Durakta üç kişi

Adam kadın ve çocuk


Adamın elleri ceplerinde

Kadın çocuğun elini tutmuş


Adam hüzünlü

Hüzünlü şarkılar gibi hüzünlü


Kadın güzel

Güzel anılar gibi güzel


Çocuk

Güzel anılar gibi hüzünlü

Hüzünlü şarkılar gibi güzel

Rakı

“Ertesi gün için bir şey diyemem ama, rakı içtiğin gün ölmezsin.”

Davet

"Şunları bir araya toplayayım

Bir güzel muhabbet edelim" diye düşündüm.


Mutfak işinden de anlarım.

Donattım sofrayı.

Bayağı uğraştım.

Hepsinin, ayrı ayrı ne

yemekten, ne içmekten

hoşlandığını iyi bilirim.

Bayağı da para gitti.


Birinin yediğini öbürü yemez.

Ötekinin içtiğini beriki içmez.

Dört kişilik sofra kurdum.


Mumları da yaktım.

Bak hepsi Erick Satie severdi. 

Hatırladım.

Müziği de ayarladım. 


Geldiler.


20 yaşında ben, 

35 yaşımda ben, 

40 yaşımda ben ve 

bugünkü ben, dördümüz.


Birden yirmi yaşımı, otuz beş yaşımın karşısına oturttum.

Kırk yaşımın karşısına da, ben geçtim.

Yirmi yaşım, otuz beş yaşımı tutucu buldu.

Kırk yaşım ikisinin de salak olduğunu söyledi.


Yatıştırayım dedim.

"Sen karışma moruk" dediler. Büyük hır çıktı.

Komşular alttan üstten duvarlara vurdular.

Yirmi yaşım kırk yaşıma bardak attı.


Evin de içine ettiler. 


Bende kabahat.

Ne çağırıyorsun tanımadığın adamları evine...