Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme, artık neye yarar?
Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme, artık neye yarar?
"Tanrı’nın buyruğu, Peygamber’in kavli ile aydan arı, günden güzel kızınızı oğlumuza istemeye geldik."
Orta Asya'da atalarımız bu cümle ile kız istiyormuş.
Şimdi kılıksızım, fakat
borçlarımı ödedikten sonra
ihtimal bir kat da yeni esvabım olacak
ve ihtimal sen
yine beni sevmeyeceksin.
bununla beraber pazar akşamları
sizin mahalleden geçerken,
süslenmiş olarak,
zannediyor musun ki ben de sana
şimdiki kadar kıymet vereceğim ?
"Ben ise daha karanlık bir yolun yolcusu idim. İstanbul’un bu halini gördükten sonra bütün istinat ettiğim nokta; Anadolu’nun hangi diyarında ve nasıl bir ümitle yaşadığını o dakika bilmediğim bir asi kumandan beni teselli ediyordu."
"Paşam Nereye Kadar Çekileceğiz?"
1.Dünya Savaşı ve İstiklâl Harbi Hatıraları
Mehmet Dürdali Karasan / Yay. Haz. (Torunu) Şeref Karadağ
Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine, yüksek sahne oldu.
Bu sahne 7 bin senelik, en aşağı, bir Türk beşiğidir.
Beşik tabiatın rüzgarları ile sallandı; beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurları ile yıkandı.
O çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu; sonra onlara alıştı; onları tabiatın babası tanıdı, onların oğlu oldu; Bir gün o tabiat çocuğu tabiat oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu; Türk oldu.
Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir.
Tembellik insanı öyle sarar ve etkiler ki, çalışan bir insanın, tembelliğin kurbanı olmuş bir kişiden daha çok dinlenme zamanı vardır.
Bu sabaha hava berrak,
Bu sabah her şey billurdan gibi.
Gök masmavi bu sabah,
Güzel şeyler düşünelim diye.
Yemyeşil oluvermiş ağaçlar.
Bulutlara hayretinden.
Işıldıyor kanat seslerinden kuşların
İlk uçtukları günün altın sevinci.
Karlı dağlardır sefere çıkmış,
Vadideki suyun şırıltısında.
Ben gülüm, ben karanfil, ben de yasemin diyor,
Renk renk kokularla çiçekler,
Sahiplerinden memnun evin bahçelerinde.
Boy boy insan gölgeleri kımıldar
Güneşi içmiş kaldırımlarda.
Belli adım atışlarından,
İçlerinden geçen şey.
Bütün erkekler delikanlı,
Bütün kadınlar genç kız,
Fakirinde refah,
Hastasında sağlık.
Sorulsa çocuk bahçesidir derim,
Karşı bayırdaki mezarlık.
Bu sabah hava berrak,
Bu sabah herşey billurdan gibi.
Cahit Sıtkı TARANCI
Göklerle kucaklaşan dallarında çınarın
Yeşil bir sonsuzluk ve sevinçleri kuşların...
Nedir bu yaslı özlem, durup dururken, sende?
Gel, vatan tutalım bu çınarın gölgesinde.
Yıllarca aradım kendi kendimi
Hiçbir türlü bulamadım ben beni
Hayal mıyım ürüya mı bilinmez
Hiçbir türlü bulamadım ben beni
İnsan mıyım mahluk muyum ot muyum
Ekilir biçilir bir nebat mıyım
Yoksa görünüşte bir sıfat mıyım
Hiçbir türlü bulamadım ben beni
Leyla mıyım Mecnun muyum çöl müyüm
Arı mıyım çiçek miyim bal mıyım
Köle miyim bir güzele kul muyum
Hiçbir türlü bulamadım ben beni
Varlığım yokluğum bir Veysel adım
Gök kubbede kalacaktır ses kadim
Elli üç yıl kendi kendim aradım
Hiçbir türlü bulamadım ben beni
Başaklardan kundağın,
Bağ, bahçe solun, sağın;
Yıldızlar oyuncağın...
Ağlama güzel çocuk!
Mavili bir nişan mı,
Nazarlara derman mı,
Göklerden armağan mı
Başındaki şu boncuk!
Urban yama yama;
Gönül koyma akşama.
Güzel çocuk, ağlama;
Anan orak biçiyor..
Tanrım sevsin başını;
Rüzgar silsin yaşını..
Babanı, kardaşını
Sakarya ufkuna sor!..
Unutma sakın dünü;
Bitmez bu zafer günü.
Atanın ak yüzünü
Senin yüzün ak tutar.
Oğlusun bir askerin,
Ağlama derin derin..
Başak tutan ellerin
Bir gün al bayrak tutar.
Ömer Bedrettin Uşaklı
(1904 - 1946)
İşim gücüm budur benim,
Gökyüzünü boyarım her sabah.
Hepiniz uykudayken.
Uyanır bakarsınız ki mavi.
Deniz yırtılır kimi zaman,
Bilmezsiniz kim diker;
Ben dikerim.
Dalga geçerim kimi zaman da,
O da benim vazifem;
Bir baş düşünürüm başımda,
Bir mide düşünürüm midemde,
Bir ayak düşünürüm ayağımda,
Ne halt edeceğimi bilemem
Beni en güzel günümde
Sebepsiz bir keder alır.
Bütün ömrümün beynimde
Acı bir tortusu kalır.
Anlayamam kederimi,
Bir ateş yakar derimi,
İçim dar bulur yerimi,
Gönlüm dağlarda bunalır.
Ne kış, ne yazı isterim,
Ne bir dost yüzü isterim,
Hafif bir sızı isterim,
Ağrılar, sancılar gelir.
Yanıma düşer kollarım,
Görünmez olur yollarım,
En sevgili emellerim
Önüme ölü serilir…
Ne bir dost, ne bir sevgili,
Dünyadan uzak bir deli…
Beni sarar melankoli
Kafamın içersi ölür.
Not: Nükhet Duru pek de güzel söyler