Sayfalar

30 Ocak 2023 Pazartesi

Dostlar beni hatırlasın

Ben giderim adım kalır

Dostlar beni hatırlasın

Düğün olur bayram gelir

Dostlar beni hatırlasın


Can kafeste durmaz uçar

Dünya bir han konan göçer

Ay dolanır yıllar geçer

Dostlar beni hatırlasın


Can bedenden ayrılacak

Tütmez baca yanmaz ocak

Selam olsun kucak kucak

Dostlar beni hatırlasın


Ne gelsemdi ne giderdim

Günden güne arttı derdim

Garip kalır yerim yurdum

Dostlar beni hatırlasın


Acar solar turlu çiçek

Kimler gülmüş kim gülecek

Murad yalan olum gerçek

Dostlar beni hatırlasın


Gün ikindi aksam olur

Gör ki başa neler gelir

Veysel gider adı kalır

Dostlar beni hatırlasın

15 Ocak 2023 Pazar

Türklük

"Bizim neslin gençlik yıllarında Osmanlılık telkin ve etkileri hâkimdi. İmparatorluk halkını meydana getiren Türk’ten başka milletlere, bu arada yanlış bir din anlayışıyla Araplara, sarayın, ordu ve devlet ileri gelenleri arasında bulunan soydaşlarının etkisiyle Arnavutlara özel bir değer veriliyor, onlardan söz edilirken “kavm-i necib” deyimi ile sıfatlandırılarak bu duygunun belirtilmesine çalışılıyor, memleketin sahibi ve devletin kurucusu olan biz Türkler, ikinci planda gelen önemsiz halk yığınları sayılıyorduk.

Şair Mehmet Emin Yurdakul’un, ilk defa Manastır Askerî İdadisi’nde öğrenci iken okuduğum “Ben bir Türk’üm, dinim, cinsim uludur” mısrasıyla başlayan manzumesinde, bana ulusal benliğimin gururunu tattıran ilk anlatımı bulmuştum.

Fakat ben asıl bunu, Orduya ilk katıldığım günlerde, bir Arap binbaşısının 'Kavm-i Necip evladına sen nasıl kötü muamele yaparsın' diye tokatladığı bir Anadolu çocuğunun (Türk askerinin) iki damla gözyaşında Türklük şuuruna erdim. Onda gördüm ve kuvvetle duydum.

Ondan sonra Türklük benim derin kaynağım, en derin övünç membaım oldu. Benim hayatta yegane fahrim, servetim, Türklükten başka bir şey değildir."


7 Ocak 2023 Cumartesi

Barbaros

Yahya Kemal’in başka bir şiirinde bir kelime için yıllar boyu beklediği rivayet edilir. Beşiktaş'ta bulunan Barbaros Hayrettin paşa türbesinin tam karşısında kendi adı ile anılan meydana dikilen anıtta bulunan şiiri ( aslında "Süleymaniye'de bayram sabahı" şiirinin bir kısmı ) aşağıdaki gibidir. 


Deniz ufkunda bu top sesleri nereden geliyor?

Barbaros belki donanmayla seferden geliyor.

Adalardan mı? Tunus’tan mı? Cezayir’den mi?

Hür ufuklarda dolanmış iki yüz pare gemi

Yeni doğmuş aya baktıkları yerden geliyor.

O mübarek gemiler hangi seferden geliyor?


Neyzen Tevfik ise bir taşlama yani hiciv şairidir. Kendine has sert bir üslubu ve karşısındakini yerin dibine sokacak edebi bir dile sahiptir. Ele avuca sığmaz, karşısındaki vekil midir başvekil midir düşünmez.

Bir gün Beşiktaş’ta Yahya Kemal Beyatlı’nın denizlerin efendisi Barbaros Hayrettin Paşa’ya yazdığı şiiri okur ve aşağıdaki gibi döker içindekileri.


Edebi bilgini Hayrettin Kaptan

Beş asır önceden biliyor gibi.

Ikına ıkına yazdığın şiire

Barbaros kıçını siliyor gibi.


Senelerce bir kelimenin beklemeyi kabızlık olarak tarif ederek anında cevap vermiştir Neyzen. Şiirin Hayrettin Paşa’nın arkasında yazıyor olması da bir ayrıntı.

Han-ı yağma

Bu sofracık efendiler, - ki iltikaama muntazır

Huzûrunuzda titriyor - şu milletin hayatıdır;

Şu milletin ki muztarip, şu milletin ki muhtazır!

Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır... 


Yiyin efendiler yiyin, bu hân-ı iştihâ sizin,

Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!


Efendiler pek açsınız, bu çehrenizde bellidir

Yiyin, yemezseniz bugün, yarın kalır mı kim bilir?

Şu nâdi-i niam, bakın kudûmunuzla müftehir!

Bu hakkıdır gazânızın, evet, o hak da elde bir...


Yiyin efendiler yiyin, bu hân-ı zi-safâ sizin,

Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!


Bütün bu nazlı beylerin ne varsa ortalıkta say:

Haseb, neseb, şeref, oyun, düğün, konak, saray,

Bütün sizin, efendiler, konak, saray, gelin, alay;

Bütün sizin, bütün sizin, hazır hazır, kolay kolay...


Yiyin efendiler yiyin, bu hân-ı iştihâ sizin,

Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!


Büyüklüğün biraz ağır da olsa hazmı yok zarar

Gurûr-i ihtişâmı var, sürûr-i intikâamı var.

Bu sofra iltifâtınızdan işte âb ü tâb umar.

Sizin şu baş, beyin, ciğer, bütün şu kanlı lokmalar...


Yiyin efendiler yiyin, bu hân-ı can-fezâ sizin,

Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!


Verir zavallı memleket, verir ne varsa: mâlini

Vücûdunu, hayâtını, ümidini, hayâlini

Bütün ferâğ-ı hâlini, olanca şevk-ı bâlini.

Hemen yutun düşünmeyin harâmını, helâlini...


Yiyin efendiler yiyin, bu hân-ı iştihâ sizin,

Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!


Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak!

Yarın bakarsınız söner bugün çıtırdayan ocak!

Bugünkü mi'deler kavî, bugünkü çorbalar sıcak,

Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak...


Yiyin efendiler yiyin,  bu han-ı pür-nevâ sizin; 

Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!