Sayfalar

31 Aralık 2015 Perşembe

Beleş ise koy sepete

Ücretsiz ise ( yani size bir masraf çıkarmıyorsa ), yer tutmuyorsa, büyük değilse, ağır değilse, bozulmuyorsa ... alın derim.

Ayrıca bir belgeyi, bir izni, bir hakkı, bir yetkiyi ufak bir kurs, küçük bir meblağ karşılığında veriyorlarsa alın derim. Bir süre sonra o kadar kolay, o kadar ucuz, o kadar kısa sürede alınamayabilir ve üstüne üstlük size maddiyat gibi bir yararı da dokunabilir.

Ne diyorduk ? Koy sepete.

Hastane masraflarımı nakit değil kredi kartı ile ödemek istedim. Yıllardır tek bir bankanın kredi kartını kullanıyordum, Yapı Kredi. Hastane masraflarını ödemek için limitim yetmeyince, limit yükseltme talebinde bulundum. Doğal olarak bordro talep edildi ve ilgilenemedim. Ödemeyi nakit yapıp, konuyu kapattım. Ancak ekstrede 76 TL kart aidatı görünce çıldırdım. Bankayı arayıp, kapatma talimatı verdim. 10 senelik müşterileri olduğumu belirterek, kapatmamamı rica ettiler. "10 senelik müşterinizim, limit yükseltmek için bordro talep ediyorsunuz. Orada harcamalarımı ve ödemelerimi görüyorsunuz üstelik. Ancak beni tanımayan bir diğer banka, sadece sözüme güvenerek istediğimden daha fazla limitli bir aidatsız kartı bana 3 günde ulaştırıyor. Siz olsanız, ne yapardınız?" Cevap mantıklı "Her bankanın kendi sistemi var." Uzatmadım. Ancak borcumu ödedim ve elimde borcu olmayan ve 6 ay daha aidat talep edilmeyecek bir kart kaldı. 1 haftalık vazgeçme süresinin son gününde, tekrar arayıp kapatıldığından emin olmak istedim. O sırada aklıma "aidatsız kart" geldi. Talebim üzerine, aidatsız karta dönüştürüldü. Halbuki daha önce aynı talepte bulunduğumda saçma sapan gerekçelerle reddetmişlerdi. Şimdi bu kartı kızağa çektim ve kullanmıyorum. Ama beni kredi, gold kart ... vs. teklifleri ile arıyorlar. Cevap "hayır", bensizliğe mahkumsunuz.

Bütün bankaların vermek zorunda olduğu aidatsız kredi kartları var. Mesela TEB, Finansbank ve ING gibi ( çeşitli sebeplerden dolayı diğer bankaları tercih etmedim ve bulaşmak istemedim. Bu bankalar ile daha önce çalışmamıştım ve denemek istedim. ) Sadece İş Bankası bordro istedi ve 3 gün içerisinde ulaştırmamı talep etti. Ayrıca, sunduğu tüm kartlara web üzerinden form doldurarak başvurabiliyorken, aidatsız olan için sms atmak gerekiyordu. Üstelemedim.

TEB bankasının verdiği hesap işletim ücreti olmayan banka kartını aldım ve kredi kartına da başvurdum. Kendisi EnPara'ya rakip olmaya çalışıyor ancak bence çok çalışması lazım. Bir müşteri temsilcisine ulaşma süresi 10 dakika civarında, oysa enpara'da yok gibidir. EnPara'nın cep ve web menüleri çok kullanışlı ve kolaydır, TEB için aynı şeyi söyleyemeyiz. Birçok hizmet sundukları için biraz karışık geldi bana. Ancak yedek hesap kartı olarak dursun bir kenarda.

Finansbank ile şimdilik iyi anlaşıyoruz.

Ordu-Giresun havalimanı yapıldığından beri, Pegasus ile çok samimi oldum. Ancak, pegasus kart panelinde sorun vardı. Sebebi ise artık girişlerin Pegasus'un ING ile ortak çıkardığı PLUS kart üzerinden yapılıyor olmasıymış. Kart geldi, hesaba bağlandım, tanıttım ve onayladım. Eski uçuşlarımı da ekledim. Hem puan kazandım ve hem de kazanacağım. Sanırım taksit de yapacaklar. 

Haksız bir kazanç sağlamıyorum, sundukları "aidatsız" hizmetten faydalanıyorum. Zaten kullanacağım uçuş, alışveriş ... gibi faaliyetlerden de puan kazanıyorum.

Kullandığım ana kartı kapatabilirim, kaybedebilirim ... yurtdışında şüpheli işlem gerekçesi ile bloke edilebilir. .......türlü türlü senaryo mevcut. Bu kartları hiç kullanmasam bir kenarda durabilirler ve bana zararı olmaz.

O halde, koy sepete

29 Aralık 2015 Salı

9. Diğer bir yorum

İşgal yıllarında Harington’ın bizzat organize ettiği çok sayıda futbol maçı yapıldı. FB bu karşılaşmalara isyankâr bir ruhla çıkıyor, rakibine deli gibi saldırıyordu. Kadıköy’de bir avuç Türk genci koskoca İngiliz işgal ordusuna meydan okuyor, büyük bir imanla yenmeye çalışıyordu.

Fenerbahçe’nin galibiyeti Tevhid-i Efkâr’da şöyle anlatıldı: “Fenerbahçe takımımız İngiliz askerlerinin futbol takımını son defa acı bir hezimete uğratarak memleketlerine mağlup olarak göndermiştir. Fenerbahçe dün Taksim Stadyumu’nda, şehrimizdeki İngiliz askerlerinin son bir gayretle, Türkleri giderayak mağlup etmek için kurdukları karma takımı son bir hezimete uğrattı. Dünkü müsabaka, şehrimizden gitmek mecburiyetinde kalan yabancıların gençlerimiz ile son bir çarpışmasıydı.



http://www.hurriyet.com.tr/keyif/23458355.asp

Bu kupanın önemi hakkında

27 Aralık 2015 Pazar

12. Futbol sadece bir oyun mudur?

Ben İspanya’yı 3-F ( Fado, Fiesta, Futbol ) ile yönettim
General Franco

İspanya Kralı Franco’nun “3-F” formülü ile iktidarını, uzun yıllar koruduğu söylenir.

Futbol olmasaydı ben Portekiz’i bu kadar uzun yönetemezdim
Portekiz Kralı Salazar

Portekiz Kralı Salazar’ın da “3-F”si var. “Femini – Fiesta – Futbol”

Salazar, yüz bin kişilik beşik yapılmasını istemiş ve sonuçta bugün Barcelona futbol takımının maçlarını oynadığı Barnebau stadı yapılmıştır.

Bir yurtsever ve bir futbolsever olarak, Harrington Kupası’nı elbette biliyordum; ancak, hiç böylesine destansı, resmi belgelere dayalı ve hatta Harrington’ın anılarından bu şekilde okumamıştım. Birlik beraberliğe her zamankinden fazla ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde, herkese tavsiye ederim. Ayrıca Turgut Özakman’ın, Fenerbahçeli olmadığını da bilin.

Bahçedeki Fener” belgeselini izlediğinizde bu kupanın nasıl alındığını ve ne amaca hizmet ettiğini de görürsünüz!

Ayrıca Harrington anılarında “Ülkeyi işgal ettik ses çıkmadı ancak Fenerbahçe’yi kapattık herkes silaha sarıldı” dediğini okuduğunuzda neler hissettiğinizi de sormam gerek.

Maç gecesi Lozan Konferansı'nda bulunan Türk Heyetine de bu galibiyet haberi ulaştığında heyet başkanı İsmet Paşa tarafından Fenerbahçe Kulübüne "Heyetimiz adına hepinizi mutlulukla tebrik eder, meserretle gözlerinizden öperim." dediği bir kutlama telgrafı gönderilmiştir.

Telgraf, Fenerbahçe müzesinde isteyen özenle saklanmakta ve herkesin görebileceği şekilde sergilenmektedir. Şeref defterlerinde neler yazdığını hatırlıyoruz, değil mi?

Sabırla okudunuz, şimdi ilk başa dönelim ve soruyu elinizi vicdanınıza koyarak, tuttuğunuz takımı bir yana bırakarak cevaplayın

26 Aralık 2015 Cumartesi

1. Türk spor tarihi

"Türkiye Cumhuriyeti tarihinde kazanılmış en değerli spor kupası ya da madalyası nedir?" diye sorsam, çeşitli cevaplar gelir.

Dünya futbol turnuvasında 3. olmamız, Naim Süleymanoğlu'nun rekortmen bir halterci olması, Galatasaray'ın UEFA kupasını alması ... gibi çeşitli cevaplar gelir.

Şu da unutulmamalıdır; her sene düzenlenen liglerde, turnuvalarda kupalar veya olimpiyat oyunlarından madalyalar kazanılmakta ve el değiştirmektedir. Hepsinin önemi ayrıdır ve değerlidir. Ancak yaşanan tek işgalin, tek turnuvasına ait olan o tek kupanın yeri ayrıdır.

8. Karşılaşma hakkında diğer bir yorum

Onlar sadece futbolcu değildi

Toplu sadece sahada değil, cephelerde de görmüşler, müdafaayı Çanakkale’de, hücumu da Milli Mücadele’de ortaya koymuşlardı. Sarı-lacivertliler milli mücadelenin direniş örgütlerinde de yer almıştı.

Dr. İsmet Uluğ, Kurtuluş Savaşı’na silah ve cephane kaçıran Askeri Tıp Talebe Grubu’nun başında yer almıştı. İngiliz Kemal ise ulusal gerilla hareketinin içinde yer alıyordu. Necip Okaner 3 numaralı Fenerbahçeli olarak donanmaya katılmış, Kurtuluş Savaşı’na gerillacı sevk etmişti. İstiklal Madalyası sahibi yurtsever bir profesördü. Sabri Toprak Bey ( 1877-1938 ) tutuklanmış ve Malta’da esareti bir başka yaşamış bir başkandı.  Tevfik Taççı Bey de  ( 1889 – 1979 ) Trablus ve Süveyş de çarpışmıştı. Fenerbahçe’nin İngilizlere esir düşen hem yıldız futbolcusu hem de başkanıydı. Fenerbahçe hiç yenilmeden kazandığı ilk İstanbul şampiyonluğunu ( 1911 – 1912 ) Arif Bey’in hem futbolcu hem de başkanlığında kazanmıştı. Keşan’dan Uzunköprü’ye atla gelir, oradan da trene binerek Fenerbahçe maçlarında hazır bulunurdu. 1919 Haziran’ında Bor Ovası’nda şehit düşmüştü.

İşgale başkaldırı

İstanbul, işgali yaşıyordu. Fenerbahçe dönem içerisinde işgal kuvvetleri takımlarına yenilmemişti. İngiltere, Fenerbahçe’nin kitle üzerindeki olumlu etkisini kırmak ve coşkunun yarattığı bütünleşmenin önüne geçmek için harekete geçmişti. Bu amaçla Fenerbahçe’nin yenilmesini sağlamak gündeme getirilmişti. Fenerbahçe’nin yenilmesi halinde olay futbolun dışına taşacak ve Türkiye’nin sadece siyasi ve askeri yönden değil, spor açısından da güçsüz olduğu ortaya konacaktı. Sarı-lacivertliler bu nedenle sadece futbolu değil, toplumu da temsil ettiklerinin farkındaydılar. Sonunda İngiliz İşgal Kuvvetleri takımı ile oynamayı kabul ettiler.

29 Haziran 1923 günü Taksim Stadı’nda İngilizler beklemedikleri bir seyirci topluluğu ile karşılaşacaklardı. Maçı izlemek için gelen Lord Pulmmer ile işgal ordularının general, amiral ve diğer yüksek rütbeli subayları stadı dolduran binlerce Türk’ü görünce şaşırmışlardı. İzleyenler sadece Fenerbahçe diye bağırmıyor Türkiye diye haykırıyordu. Fenerbahçe Mısır ve Malta’dan takviye getirilen profesyonel futbolcular karşısında ilk yarıyı 1-0 yenik bitirmişti.

Zeki Rıza’nın 60. dakikadaki beraberlik, 14 dakika sonraki galibiyet golü ise zaferi ilan etmişti. General Harrington’un adını taşıyan gümüş işlemeli 80 santim boyundaki kupa, Fenerbahçeli futbolcuların ellerinde yükseliyordu.

Fenerbahçe o gün sahada şu isimlerle yer almıştı; Şekip, Hasan, Kamil, Cafer, Kadri, İsmet, Fahir, Sabih, Alaattin, Zeki, Ömer ve Bedri.

Bir diğer yorum

10. Harrington kupasını küçümsemeye kalkanlar

Bu yazı dizisini dikkatle okuduysanız; destek ve eleştiri ile döneceğinizi biliyorum. Dikkatli olun, hazırım.

Kurtuluş savaşı sırasında top mu oynuyorsunuz?

Araştırmadan, bilip bilmeden Fenerbahçe düşmanlığı adına hesapsızca çemkirenlerin bildiğinin aksine kupanın oynandığı tarihte Kurtuluş savaşı fiilen bitmiş, cepheler kapanmış, İstanbul dışında vatan kurtarılmış ve Lozan barış görüşmelerine geçilmiştir.

Padişah yanlısı mektebi sultani mensupları ve Beşiktaş semtinin zengin çocukları jimnastikçi arabacılar neden kazanamadılar bu kupayı?

Kazanmayı bırak da neden mücadele dahi edemediler?

Bu turnuvada oynamaya sadece Fenerbahçe layık görüldü. Zira Fenerbahçe işgale başkaldırışın, milli mücadelenin sesi idi.  Bunu işgal kuvvetlerinin istihbaratı çok iyi bilmekteydi ve işgal kuvvetleri de nasıl olsa bunları yener halkın moralini asgari seviyeye çekeriz düşüncesi ile Fenerbahçe'yi bu turnuvada görmek için ısrarcı oldular.

Şimdi bazı kendini bilmezler tarafından "yok efendim cephede değiller de top oynuyorlarmış" diye eleştirilen bu kahramanlar hem kupayı alarak hem de maçlardan arta kalan zamanlarında düşman zulalarından aşırdıkları silah ve mühimmatı derme çatma teknelerle İnebolu'ya kaçırarak milli mücadeleye önemli katkıda bulundular. Zira gerek sahada mücadele eden gerekse saha dışındaki Fenerbahçe mensuplarının birçoğu o günlerin meşhur teşkilatı karakol örgütü hesabına milli mücadeleye destek faaliyetlerinde bulunmaktaydı.

3 gün önce Taksim stadında İngiliz karmasına 3 -1 yenilen Galatasaray'lıların hala "cephe dururken maç mı yapılır?" diyerek kendi cehaletlerini gözler önüne seriyor bazıları. Aydınlatmak görevim.

Galatasaray 1919-1923 arası işgalcilerle 23 maç yapmış, 8 galibiyet, 9 beraberlik ve 6 yenilgi almıştır. Galatasaray bu maçlarda 45 gol atarken 33 gol yemiştir.

Beşiktaş 1922-1923 arası 7 maç yapmış, 2 galibiyet, 1 beraberlik ve 4 yenilgi almıştır. Attığı 10 gole karşılık da 10 gol yemiştir.

Pekâlâ, bütün İstanbul takımlarının oyuncuları cephede savaşırken neden hepsi değil de Kurtuluş Savaşı'na hiçbir yardımı dokunmadığı iddia edilen Fenerbahçe SK kapatıldı?

Fenerbahçe top oynarken, Mektebi Sultani öğrencileri cephedeydi

Mektebi sultani destekçileri okul için bir dönem mezun veremedik diyebilirler. Bunu demek konusunda haklılar. O çocuk yaştaki öğrencilerin okulu bırakıp, cepheye gitmeleri ne kadar büyük olduklarını gösterir. Şehitlerimize ise saygımız sonsuz.

Şunun farkına varırsak, her şey daha kolay olur; Fenerbahçe'nin bir okulu yoktu, olmayan öğrencileri şehit de olamadı.

Ancak kulübe kayıtlı ve şehit olan bazı sporcular aşağıdaki gibidir.

Çanakkale savaşı - 1. Dünya savaşı - Kurtuluş savaşı sırasında şehit düşen Fenerbahçe spor kulübü mensubu sporcularıdır:

Piyade Teğmen Nurettin Bey (Çanakkale savaşı)
Piyade Teğmen Haldun Bey (Çanakkale savaşı)
Piyade Teğmen Münir Bey (1. Dünya savaşı)
Emirzade Arif Bey (kurtuluş savaşı) - kuruculardandır.
Havacı Cevat Hüsnü Bey (1. Dünya savaşı)
Subay adayı Kemal Bey (kurtuluş savaşı)
Deniz Teğmen Sabri Bey (kurtuluş savaşı)
Havacı Üsteğmen Zeki Bey (kurtuluş savaşı)
Subay adayı Halim Bey (1. Dünya savaşı)

Madem Mektebi Sultani öğrencileri Galatasaray geçmişinden bir parça, onları yetiştiren öğretmenler de öyle olmalı, değil mi?

Resimdeki kişi, General Louis Franchet d'Esperey. İstanbul'a Fransız işgal kuvvetleri komutanı olarak tayin olduğu ilk gün, atıyla Galata caddesinde Türk bayrağını çiğnemiş ve fotoğrafı Kanuni Sultan Süleyman'ın türbesinde çektirmiştir.

Bu terbiyesiz kişi kendisini Sultan Mehmed’e benzetmek için şehirde beyaz atı ile dolaşırken Galatasaray Lisesi’nde bir kral gibi karşılanmayı talep etmiştir.

Aynı kişinin şu cümlelerini de okuyalım: "Fransa bayrağının mağlup Türk toprakları üzerinde gururla dalgalanmasını sağlayan, nam-ı diğer 'küçük Fransa', Galatasaray camiasına ve ordumuz ileri gelenlerini en güzel şekilde ağırlayan Galatasaray lisesi öğretmen ve görevlilerine teşekkürü bir borç bilirim.

Fransa Orduları Kumandanı
Louis Franchet d'Esperey"

Yukarıdaki cümleler Galatasaray şeref defterinde yer almaktadır.

Bakın yüce Atatürk neler diyor?

"Fenerbahçe Kulübünün her tarafa mazhar-i takdir olmuş bulunan asar-ı mesaisini işitmiş ve bu kulübü ziyaret ve erbab-i himmeti tebrik etmeyi vazife edinmiştim. Bu vazifenin ifası ancak bugün müyesser olabilmiştir.

Takdirat ve tebrikatimi buraya kayd ile mubahiyim.

5.5.1334 (3.5.1918)
ORDU KUMANDANI
Mustafa Kemal ATATÜRK"

Yukarıdaki cümleler ise Fenerbahçe şeref defterinde yer almaktadır.

Ayrıca Nutuk içerisinden aşağıdaki kısmı aktarmayı çok severim;

"Yine söylüyorum, bize karşı ileri sürülen düşünceler yanlıştır. Bu gerçek, tarihçe ve mantıkca doğrulanmıştır. Bunu yalnız batıya değil hatta vatandaşlarımıza da önemli olarak hatırlatmak gereği duyuyorum. Çünkü, pek az olmakla birlikte, üzüntüyle işitiyoruz ki, milletin tarihini okumamış veya milli duygudan yoksun kalmış oldukları anlaşılan bazı kimseler, yabancıların bize karşı ileri sürdükleri suçlamaları reddetmedikten başka, vatanlarını milletlerini suçlu göstermekten çekinmiyorlar. Hala bugün, Sultani Mektebi'nin ( Galatasaray Lisesi ) salonlarını bize karşı konferans verdirmek için yabancılara açık bulunduranlar var; bu gibilere LANET... "

AA! Bakınız, Nutuk içerisinde neler yazıyormuş!

Bakın İngiliz işgal kuvvetleri kendi adına turnuva düzenliyor, kazanan belli. Fransız işgal kuvvetleri ise bayrak çiğniyor ve kral gibi karşılanıyor.

Hazır Atatürk demişken

24 Aralık 2015 Perşembe

5. General ( Lord ) Harrington kimdir?

1918 – 1923 yılların arasında Birleşik Krallık’ın Osmanlı’dan sorumlu işgal kuvvetleri komutanıdır.

General, İstanbul'dan ayrılırken kendi adına bir futbol turnuvası düzenler ve kazanan tarafa verilmek üzere bir kupa hazırlatır.

Müzeyi ziyaret ettiğinizde; bu kupayı Londra’dan getirten ve kazanacağına gayet emin olan Harrington’un maç bitmeden "Coldstream Guards" adına hazırlattığı ve mecburen sildirildiği de görülebilir.



Tahtını ve tacını istemeyerek bırakmak zorunda kalan Vahdettin, 16 Kasım 1922'de İstanbul İşgal Orduları Komutanı General Harrington'a, "İstanbul'da hayatımı tehlikede gördüğümden İngiltere devletine sığınır ve bir an önce başka bir yere götürülmemi talep ederim efendim. Müslümanların Halifesi Mehmet Vahdettin." diye kısa bir mektup yazarak, İngilizlerden sığınma talep etmiştir.

4. Atatürk Pera Palas otelinde

Atatürk ve İngiliz komutanları arasında geçenleri biliyoruz...

Bir kısım işgal kumandanları Pera Palas Salonu’nun bir köşesinde otururlar. Mustafa Kemal nedense dikkatlerini çeker. Kim olduğunu soruştururlar. ‘Mustafa Kemal’ denir. Onlar için Mustafa Kemal Birinci Dünya Savaşı’nın en ünlü şahsiyetlerinden biridir.

Yabancı dillerde Çanakkale Harbinden bahseden ve daima Mustafa Kemal'in isminde düğümlenen kitaplar, yazılar, o zaman bile bir kitaplığı doldururdu. Kendisine haber göndererek masalarına davet ederler. Ama Mustafa Kemal'in cevabı hem nazik, hem kesindir:

"Burada ev sahibi olan biziz. Kendileri misafirdirler. Onların bu masaya gelmeleri gerekir."

Peki, kimdir bu komutan?

11. Atatürk ve Fenerbahçe

Atatürk konusuna değinmek gerekirse ulu önderin Kuşdili’ndeki Fenerbahçe binasının kundaklama sonucu yanması üzerine ilk yardımı kendisinin yaptığı zaten herkes tarafından bilinmektedir ki ancak hangi takımı tuttuğu her zaman için bir soru işareti olarak kalacaktır.

Bunun dışında en yakın arkadaşlarından Şükrü Saraçoğlu'nun söyledikleri, Galatasaray kurucularından Ruşen Eşref Unaydın'ın anlattıkları, Atatürk’ün Fenerbahçe hatıra defterine yazdıkları, kendi büstünün bir tek Fenerbahçe Kulübüne konmasına izin vermesi ve Fenerbahçe’ye yakın duruşu sadece bir gözlem ve izlenimdir. 

Atatürk’ün 3 Mayıs 1918’de Fenerbahçe’yi ziyaret ettiği sırada kulüp şeref defterine yazdığı "Fenerbahçe Kulübünün her tarafta beğenilip değer verilen, ortaya çıkmış eser ve çalışmalarını duymuş ve bu kulübü ziyaret edip bu işte emeği, yardımı olanları tebrik etmeği görev edinmiştim. Bu görev ancak bugün yerine getirilebilmiştir. Takdir ettiğimi ve kutladığımı buraya kaydetmekle övünüyorum. 3.5.1918 / Ordu Komutanı Mustafa Kemal" da bilinmelidir.

Fenerbahçe’ye hiç uzak olmayan Atatürk’ün Fransız komutanların ve özellikle Desperey'in ağırlandığı Mekteb-i Sultani ile ilgili görüşleri ve ağır eleştirileri de Nutuk incelenirse görülecektir.


Sizce, Futbol nedir?

7. Tarih: 29 Haziran 1923 Cuma, saat: 15.00

Karşılaşma Taksim stadında oynanacaktı.


İstanbul, her konuyu unutup, bu maça kilitlendi. İstanbul, 29 Haziran günü Taksim’e yürüyordu. Herkes ümitli, neşeliydi. Fenerli gençler vapurdan inmiş, ellerinde Türk ve Fenerbahçe bayrakları, Karaköy-Tepebaşı yoluyla, bugünkü İstiklal Caddesi’ne çıkmışlardı.

Fenerbahçeliler’e, İstiklal caddesi’nde, Galatasaray lisesi’nin bahçesinde toplanmış olan Galatasaraylı gençler katıldı. Bunlar da Türk ve Galatasaray bayrakları taşıyorlardı. Kucaklaşarak, Taksim’e doğru yürüdüler. Taksim meydanına çıkınca, Gümüşsuyu yoluyla gelen Beşiktaşlı gençlerle karıştılar. Onların da ellerinde Türk ve Beşiktaş bayrakları vardı. Hep birlikte, milli mücadele marşlarını söyleyerek, Taksim stadına yürüdüler.

O tarihe kadar hiçbir spor alanında milli maç yapılmamıştı. Dünyadan ve çağdan kopuk bir toplumdu. Bu dayanışma, birliktelik, heyecan, bu maça milli maç havası vermişti.

Taksim stadının ahşap tribünleri dolmuştu. Tribünlere koltuklar dizilmişti. Bu koltuklar, İstanbul terbiyesi gereği, maça gelen hanımlara veriliyor, erkekler ayağa kalkıyorlardı. Kadınların çokluğu dikkati çekiyordu. Taksim stadı hiç bu kadar kalabalık olmamıştı. Seyirciler arasında, o güne kadar hiç futbol maçına gelmemiş beyler ve hanımlar da vardı.

Saat 15.00’e yaklaşırken Türk, İngiliz, Fransız ve İtalyan yöneticiler, komutanlar yerlerini aldılar. Harrington kupası tribünün önünde bir sehpaya yerleştirildi. Seksen santim boyundaki kupa pırıl pırıl parlıyordu.

Heyecan doruktaydı. Maçın başlamasına beş dakika kalmıştı. Bir İngiliz’den Chelsea’li dört profesyonel futbolcunun rakip karmada oynayacağını öğrenen bir Fenerbahçeli, aldığı bilgiyi yanındakilerle paylaştı. Kulaktan kulağa yayıldı. Bazılarını kaygı sardı.

İşgalcilerin ve azınlıkların alkışları arasında İngiliz takımı sahaya çıktı. Diri, kendinden emin, rahat bir görünümleri vardı. Seyircileri selamladılar. Sahaya yayılarak ısınmaya başladılar.

Birden gök gürler gibi bir uğultu koptu. Fenerbahçe görünmüştü. Sarı üzerine lacivert çubuklu formaları ile 11 Fenerli, başta kaptan Hasan Kamil Sporel, koşarak sahaya girdi. Seyircileri selamladılar. Onlar da ısınmaya başlayarak, sahaya yayıldılar. Fener tarihi 11 ile sahada idi.

Hakem maçı başlattı. İngilizler kesin kazanmak için oynuyorlardı. Sert, hatta kırıcıydılar. Fenerbahçe daha sakindi. Birinci devre karşılıklı akınlarla geçiyor, seyirciler hop oturup hop kalkıyorlardı. Alışılmamış kalabalık ve kazanma zorunluluğu Fenerliler’i olumsuz etkilemiş gibiydi. Tutuktular. Devrenin sonuna doğru İngilizler bir gol attı. Türkler donup kaldı ve devre böyle kapandı.

İkinci devre, kadın erkek, Türk seyircilerin kulakları sağır eden haykırışları ile başladı, Devre arasında moral depoladıkları, İngiliz karmasını doğru değerlendirdikleri anlaşılıyordu. Bayraklar sallanıyor, stat tutuşuyordu sanki... 60’ıncı dakikada Zeki Rıza tutulmaz bir şutla eşitliği sağladı. İngiliz karması bocalamaya başladı. Sonra o harika dakika geldi. 74’üncü dakika. Zeki Rıza, topu biraz sürdü, karşısına çıkan İngiliz’i çalımladı ve General Harrington’un hayalini çökerten şutu attı. Top mermi hızıyla uçup, ağları havalandırdı. Kaleci görememişti bile. Binlerce ağızdan top patlar gibi bir haykırış yükseldi: ‘Gooooooooool



Taksim yıkılıyordu. Maç, Fenerbahçe’nin baskısı altında, 2-1 sona erdi. General Harrington, kupayı, takım kaptanı Hasan Kamil Sporel’e verdi. Hasan Kamil Bey, kupayı ağırbaşlılıkla aldı ve seyircilere dönerek havaya kaldırdı. Türkler çıldırırken işgalci İngilizler ise sessizce kayboldu ve hatta sevinç gösterilerini zorla bastırmaya kalktılar.


Bu satırları, ‘Şu Çılgın Türkler’ ve ‘Diriliş’ kitaplarının yazarı Turgut Özakman’ın ‘Cumhuriyet’ isimli kitaplarından, Can Dündar’ın hazırladığı “Bahçedeki Fener” belgeselinden ve Harrington’ın Türkiye anılarını içeren kitaptan harmanlayarak aktardım.

Diğer bir yorum için

6. Harrington turnuvası öncesinde

İngiliz işgal kuvvetleri komutanı Harrington, askerlerine moral vermek için kendi adını taşıyan bir futbol turnuvası düzenler.

Kupa için oynayacak takımı seçmek amacıyla bir hazırlık turnuvası düzenler ve bu turnuva sonunda üç takım ön plana çıkar; Irish Guards, Grenadiers Guards ve Coldstream Guards. General bu üç takımın en iyi elemanlarının iyi bir çalışmaya tabi tutulmaları emrini vermekle kalmaz Cebelitarık ve Mısır'daki İngiliz askerî güçlerinden, hepsi profesyonel birer futbolcu olan dört oyuncu getirtir. Harrington bu takımın adının "Coldstream Guards" olmasını ister.

Fenerbahçe, İngiliz karacılarının ve denizcilerinin futbol takımlarını iyi tanır, bütün oyuncularını bilirdi. Hepsiyle karşılaşmıştı, yenmişti. Bu yüzden, karma takımın da Fenerbahçe’yi yenme olasılığı yoktu. Yöneticiler de, oyuncular da böyle düşünüyorlardı. Ancak, bilmedikleri bir şey vardı. Harrington bu kararı yeni vermemiş, bir ay önce düşünmüş, Mısır ve Malta’da askerliğini yapan dört profesyonel futbolcuyu gizlice İstanbul’a getirmişti. Bu dört futbolcu İngiliz birinci liginde oynayan ünlü Chelsea takımındandı.

General'in karşılaşma için gazeteye verdiği ilan şu şekildedir:

"Gardlar karması Türk kulüplerine meydan okuyor. Galibine, Başkumandanın adını taşıyan büyük bir kupa verilecek bu maça Türk kulüpleri diledikleri gibi takviye de alabilirler."

Bu ilan, Türk takımlarına bir çeşit meydan okuma olarak kabul edilir. General Harrington’un rakip olarak Fenerbahçe’yi istediği söylentisi yayılmıştır. Fenerbahçe iki-üç yıldır İngiliz takımlarıyla birçok maç yapmış, çoğunda galip gelmiş, işgal altındaki halkı mutlu etmişti. General Harrington bu takımı yenerek Türkler’e hadlerini bildirmek istiyordu. Kazanan takımı gümüş bir kupayla ödüllendirecekti. Türk takımlarının başvurusu beklenirken, Fenerbahçe ise generale cevabını şu ilan ile verir:

"Fenerbahçe Kulübü yalnız kendi kadrosuyla bu maçı şartsız olarak kabul eder."

Kupanın anlam ve önemi, Fenerbahçe için çok farklıdır. Çünkü General Harrington'un emriyle Fenerbahçe'nin Kuşdili'ndeki binası işgal edilirken Fenerbahçe'nin kurucularından Refik Bey ve Mustafa Bey şehit edilmişlerdir. Bu nedenle Fenerbahçe General Harrington'un gazete ilanı yoluyla davetini özel olarak kabul etmiş, takviye yapılmasına izin verilmesine rağmen maça takviyesiz mevcut kadrosuyla çıkmış, maçı işgal altında geçen günlerin hırsıyla oynamıştır.

Galatasaray kulübü yöneticileri, Fenerbahçe yöneticilerini ziyaret ettiler. Yenilmek olmazdı. "ya biz de karma bir takım çıkaralım, ya da bir-iki oyuncumuzu alın, daha güçlü olun, yenin İngiliz karmasını” derler. Fenerbahçeliler, Galatasaray yöneticilerine teşekkürlerini sunarken, İngilizler’i yenecek güçte olduklarını belirtirler.

Maç saati gelir çatar

3. Fenerbahçe işgal güçlerinin dikkatini çeker

İstanbul işgal altındayken Fenerbahçelilerin, Kurbağalıdere kenarında kulüp binasının önündeki iskeleye yanaşan motorlarla Anadolu'ya silah kaçırmakta olduğu pek çok kişi tarafından bilinmekteydi. İşgal kuvvetleri komutanı General Harrington bu durumu haber aldıktan sonra Kurtuluş savaşı sırasında Fenerbahçe Spor Kulübü’nün Kuşdili'ndeki merkezi binasının, sırf Selimiye kışlasından çalınan silahların Anadolu'ya kaçırılmasını engellemek için, haftalarca işgal altında tutulmasını emretmişti.

General Harrington aşağıdaki gerekçelerle Fenerbahçe Spor Kulübü'nü kapattırmıştır.

1. Fenerbahçe spor kulübü, ittihat ve terakki fırkası'nın bir şubesi olup spor maskesi altında siyasi faaliyetlerde bulunmaktadır.
2. Fenerbahçe müttefik kuvvetlere karşı düşmanca duygular beslemekte ve bunu her fırsatta ifade edip ahaliyi kışkırtmaktadır.
3. Kulüpte yuvalanan bazı kimseler Anadolu'daki asilere silah ve mühimmat sevk etmektedir.
4. Görülen lüzum üzerine Fenerbahçe Spor Kulübü süresiz olarak kapatılmış ve azaları her türlü sosyal faaliyetten men edilmiştir.

Burada bir mola verelim

2. Fenerbahçe spor kulübünün kuruluş tüzüğü

Madde 2
Fenerbahçe spor kulübünün kuruluş amacı; vatan gençlerini, vatanın korunması için asgari seferberliklere hazırlamaktır.

3 Mayıs 1907

Bu daha başlangıç idi. Devamı şurada

18 Aralık 2015 Cuma

Birinin çöpü başkasının hazinesidir.

Evde yıllardır gözümün önünde duran, kullanmadığım bir sürü elektronik eşya vardı. Hepsi bir arada duruyordu. Öyle ki artık, dolap, çekmece ... bunlardan girilmez olmuştu. 

Peki ne diye saklıyordum bunları? Lazım olur diye. E, olmuyordu işte.

"Atayım" dedim. Olmadı. Çünkü elektronik eşyaları öylesine çöpe atmak olmazdı. Üstelik çalışıyorlardı. Birinin işine yarayabilirdi.

"Dursun" dedim. Olmadı. Çünkü "belirli bir süre kullanmadıysan, gereksizdir". Ayrıca "sahip olduklarınız, sonunda size sahip oluyor". Ve de "less is more"

"Vereyim" dedim. İsteyen olmadığı gibi, acayip acayip de baktılar.

"Satayım" dedim. Dükkan dükkan, dolaşıp satmak mı?

Ancak bir filmde gördüğüm şu sahne aklımda dönüyordu. Girişimci genç, garaj satışından aldığı bazı eşyaları, eBay'de daha yüksek bir ücret karşılığında satıyordu. 

Hemen açtım cepten hotspot'u ve www.sahibinden.com maceram başladı.

Ücretsiz ilan verme imkanı varken bana tek düşen fotoğraf çekip, doğru dürüst bir kaç kelime eklemekti.

Bu süre içinde sattığım şeylerin listesi aşağıdaki gibidir
  1. Modem ( 2 tane )
  2. Router
  3. Yazıcı
  4. 35 mm klasik fotoğraf makinesi ( modern teknolojiyi reddeden bir fotoğraf sanatçısına sattığım için mutluyum )
  5. 3.5" harici harddisk
  6. Uydu alıcı
  7. Minik hoparlör
  8. HDMI kablo
  9. Mouse
  10. Kablolu klavye ( 2 adet )
  11. Android telefon ( 2 adet )
  12. Klasik cep telefonu
  13. Müzik seti ( plak, çift kaset çalar, radyo ve CD )
  14. Video ( bildiğiniz klasik beta video, 2 adet )
  15. Video kaset sarıcı
  16. Çeşitli şarj aletleri
  17. Çeşitli dönüştürücüler ve kablolar ( HDMI - VGA, priz soketi, USB uzatıcı ... gibi )
  18. Handy-cam ( sinema-televizyon bölümünde okuyan bir arkadaşa sattığım için mutluyum )
  19. Eski laptop ( arkaşadıma verdim, işine yarayacağı için mutluyum )
  20. Eski laptoplardan kalan RAM ve HD
  21. HD kutusu
Fiyatı oldukça düşük tuttum. Amacım, zaten çöpe atmak üzere olduğum ancak çalışır ürünlerin bir başka kişi tarafından kullanılması idi ve mümkünse bunun karşılığında bir miktar da para kazanmak. Hal böyle olunca hepsi bir çırpıda satıldı. Üstelik elime de 800 TL civarında bir para geçti. Ortalık boşaldı. Ayrıca evimizi kentsel dönüşüm kapsamına sokacaktım, bunları dışarı taşıma ve ev bittikten sonra tekrar geri taşıma zahmetinden de kurtuldum.

Biriken para ile telefonumu yeniledim, harici harddiski 2.5" olarak yeniledim.

Ödemeleri posta çeki hesabıma ya da banka hesabıma peşin aldım ve kargo maliyetini alıcı ödeyeceği için, sadece PTT'yi kullandım,

Israr eden de olursa Get kullandım. Alan kişinin ürününü ve satan kişinin ödemesini garanti ettiği için her iki taraftan da komisyon alıyor, alsın hakkıdır.

Alan kişinin para yatıracağı hesap için ise CepteTEB'i kullandım. EnPara gibi bir bankacılık ürünü. Hesap işletim ücreti yok, sözleşme ayağınıza bir de hediye ile geliyor, mevduatınıza faiz veriyor, fatura ödüyorsunuz ( ama bir EnPara değil )

Bunları sattıkça gelen rahatlama ve ferahlama hissi, vererek devam etti.

Üniversite okurken aldığımız çeşitli ansiklopediler vardı. Cilt cilt .. ne büyük paralar ödemiştik. Bunları atmak ya da yakmak doğru olmazdı. Çareyi üniversite kütüphanesine bağışlamakta buldum. Üniversite ise bu ansiklopedileri merkez kütüphane yerine uygun fakültede kullanmayı uygun bulduğunu adresime teşekkür ederek gönderdiği mektupta bildirdi. Daha ne olsun?

"Sahip olduklarınız, zamanla size sahip olur"

13 Aralık 2015 Pazar

TTnet şikayetim hakkında

Annem by-pass ameliyatı oldu ve babama ise kalp pili takıldı. Evde refakatçi olarak zaman geçireceğim için internet bağlatmak istedim ve başvurdum. ( Hijyen kuralları gereği, eve ziyaretçi kabul etmezken, çok yakın akrabaların bir uğrayıp dileklerini iletmesine izin veriyordum )

Bağlantının sağlandığını öğrenince, şifrelerimi alarak bir koşu modemi kurdum ( 1. modem, 1. kurulum ) ancak tüm internet sayfalarında "sınırlı bağlantı" ya da "bağlantı hatası" görünüyordu.

Müşteri hizmetlerini aradım, aldığım cevap ise "IP çıkışı sağlanıyor, muhtemelen modem / splitter / iç hat hatası" idi. Evime teknik servis yönlendirilmesini istedim. Gelen servis modemimin bozuk olduğunu söyledi. Ancak bu modem birkaç ay önce çalışıyordu. TTnet bayisine giderek, denedim ve hala çalışıyordu. Modemin yeni fiber bağlantı tipine uygun olamama ihtimaline karşı yeni bir modem aldım ve kurdurdum. ( 2. modem, 2. kurulum )

Tüm kurulum işlemlerini TTnet bayisinde yaptım, çünkü laptopumda CAT-5 kablo girişi bulunmuyor.

Modemi eve getirip bağladığımda "sınırlı bağlantı hatası" devam ediyordu. Tekrar müşteri hizmetlerini aradım "IP sağlandığı.... modem hatası" teşhisi devam etti. Diğer bir splitter taktım ve iç hattı yeniledim. Ancak hata devam ediyordu. Müşteri hizmetlerini aradım ve "modemin TTnet bayisinde çalıştığını ancak evde çalışmadığını" belirttim, eve tekrar teknik servis gönderildi. Kendisi, modemimin bozuk olduğunu tekrar söyledi.

Yeni aldığım modemi TTnet bayisine götürdüm, iade etmek istediğimi belirttim. İade olmayacağını ancak, değiştirebileceklerini söylediler. Kabul ettim, kurdurdum ve tekrar eve geldim. ( 3. modem, 3. kurulum ) Ancak hata devam ediyordu. Müşteri hizmetlerini aradığımda "bozuk modem" teşhisinde ısrar ettiler ve eve tekrar teknik servis gönderdiler. Farklı bir teknik servisi çalışan bir modem ile göndermelerini istememe rağmen, aynı kişiler elleri boş geldi.

Hiçbir modemin bozuk olmadığı, farklı birşeylerin ters gittiği konusunda ısrar edince müdürlük, saha personeli .... vb bir sürü telefon görüşmesi yapıldı. Benzeri bir şikayetin civarda yaşanmış olduğu hatırlanınca, 63. porttaki hattın 81. porta alındı, aç / kapa / restart işleminden sonra bağlantı geldi.

Ancak fatura da gelmişti. Müşteri hizmetlerini aradım ve faturayı ödemeyeceğimi çünkü hatanın bende değil, kendilerinin olduğu belirttim. İnceleyip dönecekleri söylendi. 1 saat olmadan arandım ve hatanın kendilerinde olmadığı, bu sebeple itirazımın haksız olduğunu söylediler.

Teknik servisi arayıp, rapora yazdıkları sebebi ile faturamın iptal edilmediğini söyledim. Aldığım cevap ise "ben faturadan, rapordan anlamam abi, ben saha personeliyim. o işleri müdürlükte halletmen lazım" oldu.

Başvuruyorum, "bağlantı sağlandı" deniyor. 

Evdeki hattımda sorun yokken yenilettim ve modemim çalışıyorken yeni bir modem aldım ve bunların bir de masrafı var. 

Ev / apartman / site girişine sağlanması gereken hizmet ise ayıplı / kusurlu, tam / eksiksiz değil.

Tüm bunlara rağmen bir de fatura gönderiliyor ve sizi dinleyecek bir yetkili yok. Müşteri hizmetleri "sizi anlıyorum Semih bey ama bize yapılan bildirim bu yönde" demekten başka birşey beceremiyor.

Demek ki personel işini bilmiyor ve yalancı. O arıza formuna "modem hatası" demek yerine "port hatası" demeyi beceremiyor. Belki kendini belki de işverenini koruyor. Ancak bu yalancı olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

Üstüne üstlük evde hijyen sağlamaya çalışırken, eve ziyaretçi almazken, grip mi nezle mi olduğu belli olmayan kişileri eve kabul etmek zorunda kalıyorum, bana kalan ise 10 TLlik fatura ve bir de ağır sigara kokusu.