Çocuk, daha anne karnına düştüğü ilk an, bir kısım
özellikleri babadan (veya baba tarafından), bazı özelliklerini de anneden (veya
anne tarafından) alarak yeni bir fert olmaya doğru ilk adımları atar. Anne ve
babadan alınan bu özellikler, sadece fiziki özellikler değil, çocuğun bir ömür
boyu taşıyacağı “karakter”in de temel değerlerini oluşturan özelliklerdir.
Belki de “Can çıkar, huy çıkmaz.” atasözü, genetik karakteri anlatma açısından
kullanılan en manalı sözdür.
Ebeveynin ortak genetik özelliklerinin, çocuk üzerinde
nasıl şekil alacağı konusu tamamen anne & baba iradesinin dışındadır.
Psikolojik Karakter Nedir?
Genetik karakterin haricinde, bir de çocuğun anne karnına
düştüğü ilk andan itibaren şekillenmeye başlayan “psikolojik karakter” vardır.
Psikolojik karakter, annenin sevinçleri, öfkesi, üzüntülerine bağlı olarak
“genetik karakterin” üzerine inşa edilen ikinci bir karakterdir.
Anne karnında dokuz ay boyunca bekleyen çocuk, dokuz ay
boyunca sadece fiziksel olarak olgunlaşmaz. Annenin yaşadığı her acıyı, her
sevinci ve her duygusal değişimi bire bir yaşayarak, bir ömür boyu ana hatları
ile kullanacağı karakterin alfabesinin ilk harflerini de dizmeye başlar.
Genetik karakterin oluşumunda anne doğrudan tesir
sahibidir. Yani anne, eğer isterse karnındaki çocuğun bir “pısırık, korkak” ya
da, “sakin ve huzurlu” çocuk olabilmesi adına ciddi bir rol oynayabilir. Nasıl
mı? İsterseniz yazımıza başlamadan önce, kısa bir Afrika yolculuğuna çıkalım ve
embriyo psikolojisi bahsini, Afrika’dan bir örnekle daha da belirgin hâle
getirelim.
Kölelik Ruhu…
Eğer “psikolojik karakter” üzerinde konuşacaksak,
Afrika’dan bahsetmeden geçemeyiz. Çünkü Afrika, çocuk psikolojisinin bir
numaralı laboratuarı ve en acımasız deney tahtasıdır. Bir çocuğun gelişimini
takip etmek, bir annenin psikolojisini bozup yeniden yapmak, daha sonra da bunu
bilim dünyasına hediye etmek isteyen bilim adamlarının (!) ilk adresidir
Afrika… Ve Afrika’nın talihsiz ülkesi Kongo…
Beyaz Adamın “Sadık Köle” Merakı…
Kongo’nun sömürüldüğü yıllarda, beyaz adam, Kongo’da daha
rahat hareket etmek için, Kongo’nun yerli insanlarından yardım almak
zorundaydı. Ama en büyük mesele, siyah insanın öfkesine maruz kalmaktı. Para
ile tutulan köleler, her zaman sadık değillerdi. Fırsatını bulduğu ilk anda,
efendisine ihanet edebiliyorlardı. Ayrıca acıya karşı da çok dayanıksızlardı.
Hakaret edilirken, dayak yerken, canları yandığında, her insan gibi isyan
edebiliyor; eşi ve çocuğuna olan bağlılıklarını “normal insanlar” gibi canlı
tutabiliyorlardı. Hâlbuki bu özellikler, bir kölede olmaması gereken
özelliklerdi. Çünkü köle, efendisi ile hiçbir şey kıyas etmemeliydi. Canı yansa
da efendisine sadık, kendi adına karar veremeyecek kadar korkak ve pısırık
olmalıydı. Yani kölelik genlerine kadar işlemiş olmalıydı.
İşte beyaz insanın sıkıntısı buradan kaynaklanıyordu. Para
ile satın alınan Kongolu köleler, her şeyi çok iyi yapıyor, ama iş kritik bir
noktaya geldiğinde, beyaz efendiyi tehlikede bırakabiliyorlardı.
Mesele, “Kölelik ruhu genlerine kadar işlemiş köleler nasıl
yaratılır(!)?” sorusunda kilitlenip kalıyordu. Ve sonunda beyaz adam, köleliği,
ruhuna kadar sindirmiş “köle yaratma(!)” fikrini, Kongolu anneler üzerinde
denemeye karar verdi.
Yapılacak şey, başlangıçta her ne kadar üzücü de olsa,
sonuç itibariyle, beyaz adama sadık köleler edinme fırsatı vereceği için,
vicdanlar bir süre susturuldu.
O günlerde Kongo’da sokak sokak, hatta ev ev, hamile kadın
arandı… Kimisi, üç aylık, kimisi beş, kimisi de dokuz aylık bebeklerini
karınlarında taşıyan anne adayları, zor kullanılarak büyük bir meydana
toplandı. Meydana zorla getirilen genç anne adayları arasında dokuz aylık
hâmile bir anne seçildi. Doğum yapmasına birkaç gün kalmış olan bu anne adayı,
yere doğru gerilerek mancınık hâline getirilmiş bir ağaca bağlandı. Etrafta,
yüzlerce siyahi hâmile annenin korku dolu bakışları arasında bu annenin, bağlı
olduğu ağacın ipi kesilerek, yavrusu ile birlikte havaya fırlatıldı. Bir
annenin karnındaki çocukla birlikte havada parçalanışına şahit tutulan
etraftaki diğer anneler, çığlık çığlığa sağa sola kaçışsalar da, beyaz adamın
elinden kurtulmayı başaramadılar.
Yaşadıkları bu olayı haftalarca üzerinden atamayan hâmile
anneler, beyaz adamı nerede görseler, belâ bulaşmasın diye büyük hürmet
göstermeye başladılar. Ve anne karnındaki çocukların ruhu, bu korku ile karışık
hürmet duygusuyla şekillenmeye başladı.
Henüz bu vakanın travmasını üzerlerinden atamayan anneler,
bir sonraki ay yine aynı meydanda zorla toplandı. İçlerinden yine bir anne
adayı seçilip, mancınıkla havaya fırlatıldı. Yüzlerce hâmile anne, her ay,
içlerinden seçilen birinin mancınıkla havaya fırlatılışına, kimi zaman havada,
kimi zaman yere düşerken parçalanışına şahit tutuluyor ve yarının annelerine,
karınlarındaki bebeklere korku travmaları yaşatılıyordu.
Hamileliğinin daha ilk aylarından itibaren, anne karnında
bu korku nöbetlerini yaşayarak dünyaya gelen çocuklar, tam da tahmin edildiği
gibi, “korkuyu ruhuna sindirmiş ve efendisine ölümüne sadık” birer köle olmaya
başlamışlardı bile. Beyaz adam için artık paha biçilmez kıymetteki “sadık
köleler” olmuşlardı.
Daha anne karnındaki ceninin psikolojisini, travmalarla
şekillendiren beyaz
adamın bu vahşeti bilim dünyasına embriyo psikolojisi olarak geçti.
Embriyo Psikolojisi Nedir?
Embriyo psikolojisi, anne karnındaki embriyonun, anne
vasıtası ile yaşadığı psikolojiye verilen addır. Kısaca
diyebiliriz ki, hamilelik süresince, bir anne ne ile meşgul ve duygu dünyası ne
ile şekilleniyorsa, karnındaki embriyonun da duygu dünyası aynı olaylarla
şekillenmektedir. ( Der, Pedagog Adem Güneş )
Yukarıdaki örnekte olduğu gibi, eğer anne, korku nöbetleri
ile hamileliğini geçirmiş ise, muhtemel ki, doğacak çocukta da bu korku
nöbetlerinin izleri bir ömür boyu devam edip gidecektir. Veya çok karşılaşılan
bir başka örnekten bahsetmek gerekir ise, istenmeyen bir hamileliği mecburi
olarak yaşayan bir annenin karnındaki bebek, dokuz ay boyunca kendisini
istemeyen bir annenin psikolojik baskısı altında eziklik hissedecektir. Bu
ezilmeler, çocuğun bir ömür boyu taşıyacağı “psikolojik karakter”in en belirgin
özelliği olarak, bir gölge gibi o çocuğu takip edecektir.